Çanta Hikayelerinin Ustası; Türk Dünyasının MOdern Zamanlar Dede Korkut Atalarından, rahmetli Cengiz Aytmatov Ustamın, Ağabeyimizin Aziz Hatırasına
Bizim Bi Avukat Ablamız var…
Türkiye’de yaşamiyöre…
Türkiye’de desem şimdi “Hangi Baro’ya kayıtlı Reyyüss” diye sorarlar…
Ula bilmeyenlere diyrum haa. Reüss benüm daa… Ha ötekisi, Böyyük Reyistur. Ben kendi çapımda Fakir Reisyüm… Anladiniz Siz Oni…
Avukat Abba diyrum. Bi dakka, şiveden çıkayım…
Avukat Hanım Ablamız, dedi ki: “Nasılsın?”
Dedim “İyiyim ama ellerim üşüdü beayaa…”
“Trakyalı mısın bre mori?” dedi. Anladım ki, bu şivelere girip çıkamamak bende büyük bir sorun…
Avukat Hanım Abla da, Karadenizli veyahut Makedonya Maaacırlarından Be more
Dedim ona ki : “İyiyim Pacum, sen nassunuz inşallah?”
Bi saniye…
Çay içmeden yazıya başlayınca, Ana tarafina çekiyrum, baba tarafi daha hastur. Türkmene Kürtmene Alevisine sünnisine sevdalidur…
…
Çayımı içtim, tostumu yedim, geldim…
Avukat Ablaya yazıverdim. Yahu töbee, o niyetle, o şekilde olanından değil, sosyal medyadan yazdım…
Oyyyy..
La yürümedim, yürümedim. Abla diyrum daaa. Pacum diyrum..
Avukat Ablaya, yazışarak deyiverdim ki: “Aplacum. Ha bu yaşa geldum, ilkokulu saymazsak, dogri duristten bi çantam olmadi…
Ahan da şimdi çıktım şiveden…
Avukat Abla Pollyanna seviyör herhal “:Üzülme Kardiş… Bir gün o da olur. Güzel geçsin günün” dedi..
Ben bi kızdım… Ama belli etmez gibi, kızdım hee…
“Dabi dabi. Herkese güzel günler olsun, lakin çantası 500 Törkiş Liradan fazla olanlara olmasın” dedim…
Ulan benim hayatta adam gibi bir çantam olmamış, öküzler, öküz derisi, timsah derisi çantalarla, siyah rayban gözlükler, çıtır kızlar…
Tübe… Haşa. Niyetimiz yoktur haramda, uçkurumuzun bin düğümlü don lastiğine, çözümler açılımlar saçılımlar da düşünmüyorum.
Ama bu çanta olayı bende, ilkokul sonrası, takıntıdır…
İlkokulda bir jamesbondvari çantam vardı. Kahverengi. sizin çantanız nasıldı ula, ilkokulda?
Misal…
Zonguldak’ta ismini söylemeyeceğim, Namus Kızlarından yani Bacılarımdan birinin 3 çocuğu vardı… İkisi, okula Market poşeti içine koydukları 2 defter, 2 kurşun kalem, 1 silgi, 1 kalemtraş ile gidiyorlardı…
Öğrendim…
Dediler bana…
Ha O Namus Kızı, Ha O Bacının Anası, aradi beni…
Dedi Oğulcan… Ha bu Bacın, utaniyi. Kendisinden değil. Giyimsizlikten değil. Mutfağında buzbolabı yok diye der değil…
Gözümün ortasında dağlar yandı, toprak yükseldi, ateşler damla oldu döküldü ama telefonda belli etmedim halimi melalimi…
Gülümseyerek, “Nesi eksiktir yeğenlerimin…” dedi…
“Çok şükür Anaları var, Babaları var. Bir de senin gibi dayıları var” dedi. Sustu. ha O ismini Hanife diye değiştirdiğim, kendi rahmetli Dünya Güzeli Yengemin ismini verdiğim o Abla, ağlıyor ama belli etmemeye çalışıyordu.. Ben ondan beter… Çocuklar gibi zırlıyor ama dünyanın en sahtekar siyasetçileri gibi, gülüyordum halime rağmen…
Dedim ona ki…
Hanife Ablam… Çekesin kızların okula giderken halini. Gönderesin bana. Ne ise o hali istiyorum haa…
Sabaha fotoğraflar geldi…
Kolum kanadım düştü…
Haşa min huzur, haşa min galaksi… Erkek olmanın her halinden utandım. Omuzlarım düştü misal. Gözlerim yere çivilendi. Sanki gök bir beton duvar, saniye içinde iniyor üstüme, eziyor sonra çıkıyor göklere yeniden iniyor eziyor. Ezile ezile kırılıyorum, ufalanıyorum, toza dönüşüyorum…
İnsan sadece bir gözünden ağlar mı?
Ben önce ikisinden ama şimdi sadece bir gözümden ağlıyorum. Soldan akıyorum…
Yüreğimin olduğu yerden…
Sağ mantığımın, aklımın, prefrontal korteksin, ona bağlı lobun ve altındaki cevher maddenin tüm ağırlıyla, kainatı tutup, tokatlıyorum sanki..
Veya kendimi…!
Benim param pulum yoktur. Zenginliğim de yoktur. Ama Kardaşlarım, kuzenlerim, amcam oğulları kızları, dayılarımın oğulları kızları, ya cebiyle ya gönlüyle, güzel ve zengin insanlardır..
Ama bu iş, akrabayla olmaz…
Ekiptekileri aradım…
“Kod Otuz Dört Te U Ze Yetmiş Dört Bir” dedim…
Çocukluğumuzdan kalma, önemli durumları, kodlamıştık kendi aramızda…
Kodu açmayacağım ama aklınıza gelen ilk şeyler olmadığını söyleyebilirim.
Kod Otuz Dört Te Uz Ze Yetmiş Dört Bir, toplandı. Şeklini yerini de söylemeyeceğim…
Adını Basri diye değiştireğim arkadaşımla, o yöreden olan ismini Hüseyin diye değşitireceğim arkadaşlarım, ismini Camcı Ali diye değşitireceğim arkadaşın kamyonetini aldılar. EKiptekilerin bildirdikleri adreslerden, sıra sıra gezerek, ikindiye dek, buzdolabı, çamaşır makinesi, kızların her biri için yeni yeni giyimler ve eskimemiş kazaklar ve üçer üçer, toplamda 7 okul çantası, 2 de bacımla anası için, çanta alarak, düştüler Büyükşehir olmayan Zonguldak’ın ismi bendeki ilçesine…
***
Avukat Abla, şaşırmıştı…
“Çanta ile ne alaka Küçük Kardeşim?” diye sordu…
Üç gündür İstanbul’a kar yağıyor. Beni bilenler bilir. Yaz kış, siyah tişört giyerim. Çoğu zamanda kısa kollu. Fakirlik işte… Montum var, çok şükür. Ama yine bilenler bilir ki, 19 Üniversiteye defalarca konferansçı oldum, hepsinde de öğrenci arkadaşlarımız, kardeşlerimiz bizi hep kıyafetle gariban görüp, göbekten bir puan veremeyip, bildiklerimize gösterdikleri hürmetle uğurlamışlardır her daim..
Şimdi de öyle…
Kar yağıyordu İstanbul’a… İş yaptığım insanlara, danışanlarıma, hastalarıma, hayranlarıma, hayranlarım dediğim de, kedilerim, kargam ve manevi ailelerim…
Kar yağıyordu İstanbul’a ve ben yine kısa kollu siyah tişörtlerle, iyi ki anam babam Tansu Çiller değil diyerek, teşekkür ederek, Rabbi Rahime, onca güç ve zenginlik beni bozardı, diye diye, zikr-i vird edinerekten, sağa sola gidiyor geliyordum..
Gidip geliyordum ama, çantam yoktu…!
Ellerimdeki kalemler, defterler sebebiyle, üstelik eldivenim bile yok ulaaa…!
Çantam, hiç ama hiç yok…
Sabah sabah, Avukat Abla diyor ki bana “:Günün güzel geçsin Delikanlım Kardeşim. Sen bize lazımsın…”
Ula Avukat Abla… Ç:antam yok… Eldivenlerim yok. Fasulye turşusu yok. Diyeceksun ki, “Fasulye turşusu kurban olsun Gardaşıma Yoldaşıma…
Ula o turşiyi da, doktor yasakladi bağaaa… Ne edeceuuk…!?
O yüzden kızdım daa…
Mecburiyetten çantası olanlara, kıskanmıyorum…
Mecburyetten ve makul ücretten çantası olan öğrencilere, yaşıtlarıma, hemcinslerime kızmıyorum…
Ama, kızlara hava atmak için, kibirlerini coşturmak için, ona buna zenginliklerini sergilemek için, gavurdan dönme sonradan görme Boğaziçi’ne nazır ne kadar haramzade varsa gari…
Çantalar size zulümdür Gülüm…
Bizim mahallelerden size, gülücük de gelmez, gül de atılmaz…
Muhtar olsanız hani, bir oy dahi verilmez…
ÖYle di mi Kız Avukat Abbaa?
Gir şiveye Avşaroğlu Asker…
Girdum daaa, girdum…
POhyiyenin okli, Kot Kafalilar…
Çantaya çok para vermeyesunuz…!
Merve vereyi… Ama onun anasi zengindur.
Not ediyrum haburaya:
Merve, ismi değiştirilmiş bir uşak değildur.. Gerçek uşaktur daa…!
ASKER AVŞAR / Tam Bağımsız İstanbul Delikanlısı, Limoncu
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
ULUSAL
1 saat önceULUSAL
1 gün önceULUSAL
6 gün önceGÜNDEM
28 gün önceGENEL
05 Aralık 2024GÜNDEM
05 Aralık 2024GÜNDEM
05 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.