height="132" />
VAN KOKULU SABAHLAR

VAN KOKULU SABAHLAR

ABONE OL
Nis 2, 2021 14:15
VAN KOKULU SABAHLAR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Artos Dağı heybetiyle karşımda duruyordu. Sabahın mahmurluğu göz kapaklarımdan süzülüyor dağın buluta değen gözyaşlarını güneşli ilkbahar tomurcukları siliyordu. Yamacında meleşen Nordus kuzularının iki arka ayağı bir yukarı bir aşağı iniyor, en güzel gösterilerini sergileyen usta oyuncuları aratmıyordu. Yanık bir kavalın meleşen kuzuların sesine değdiği, Yılmaz Erdoğan’ın ağzından dinlediğim 90’lardan kalma kaset çalarlar da okunan şiirin otlu peynir kokulu babaların izninde yediğim ağız sütü’nün 2020 ‘li yıllarının hasretiyle yanan tarafını sevmiştim. Bir demet “Sirmo” tutuşturdu geçmiş elime. Otun sütle aşkını, Artos’un baharla aşkına bırakmıştım. Birde cacık. Bol sarmısaklı kahvaltılık.

Sonra; Şamran kanalına doğru yol almaya karar verdim. Eski asmalar yoktu. Ama biraz ilerlediğimde Elma Bahçesi ve okul karşıma çıkmıştı. Okul bahçesinde meleşen çocukların sessizliği kuzuların sessizliğini aratmıyordu. Öğretmen arkadaşıma merhaba dedim oracıkta. Kafasıyla selam verdi usulca. İlerledim ve kırmızı Van elmasını dalından kopardım. Kovulacağımı zannederek cennetten.  Mesleğimdendir ki, gözüm elma ağacının dalına ilişti. Dalında yuvalaşan, iki kabarcıklı koşnili görmenin ve bulmanın sevinci içimi serinletmişti o an. İki kabarcıklı koşnil, çok güzellerdi. Zararlı ama güzel.  Hocam’a götürdüğümde mutlu olacağını zannettiğim.  Çok mu fazla gezmişim bilmiyorum. Yabani Hardal’ın sarımsı tozları sahte gözyaşlarını dökmeye başlamıştı gözlerimden. Allerjik senfoniler. Şamran’a elimi daldırıp yüzüme defalarca çarptığım su ancak beni kendime getirmişti. Urartu Kralı Menua’ya selam verdim, şifalı suyun himmetine. Saçlarımı düzelttim. Elim girmiyordu saçlarıma. Gençtik ya, başkaymış saçları taramak gençlikte. Parmakların direnci güzelmiş,  deri ile saç arasında.

Biraz daha ilerledim, daha gün bitmemişti. Gevaş ilçesine ulaştım. Bir süre sonra görev yapacağım bu ilçe’de “Çay bine” diyeceğim film şeridini, kısa metrajını anlık seyrederek, yoluma devam ettim. Akdamar Adası karşıma çıktı birden. Badem ağaçlarının çiçekleri parlatıyordu adayı. Sodalı su şifaymış.  Daldım, çıktım, hamdım piştim şifa niyetine. Belki; 2020’li yıllarda lazım olur diye. Aslında deniz olması gerekirken göl olmuş derler Van gölüne. Gerçekten de öyleymiş. Uçsuz bucaksız deniz.

Bilgisayar uzmanı Taner abim orada bitti birden. Demir perdeden kalma,  Eski Ladası ile,  yanıma yanaştı. Gel kardeşim akşama bize misafirsin dedi. Yola koyulduk. Akrabamdı kendisi. Yoksul ve Milli kütüphanede de çalışan memur bir babanın, okumuş , zeki çocuklarından biriydi. Eve varmıştık. İlerde çekeceğimiz,  namütenahi sıkıntıların inadına “Hazır mı yemek dedi,  Mine ablaya dönerek” Bekleyin ben sizi çağırım dedi usulca ablamız. O ara, abi bilgisayarım’a format atabilir misin dedim ? Bir çırpıda uçtuk ve bittik bilgisayarın başında. İlk bilgilerimi sayan bilgi sayar. Gözleri çok iyi görmüyordu abimin. Ama iyi bir bilgisayar bilgisi vardı tartışmasız.  Ağzında ki sigarayla bilgisayar ekranına gözlerini dayadığında, abi ekran koruyucu yanıyor dememe kalmadan küçük bir oyuğun formatı önceden attığını görerek gülmeye başladım. Yanmış plastik kokusu etrafı kokutmaya yetmişti.  O an yemek hazır sesini duyduk uzaktan. Uçtuk ve bittik sofranın başında. Ben, Taner abi, Mine abla ve Küçük Ömer. Yedik yemeğimizi. Kadim dostum; Koray ve    Mehmet abim gelmiştir dedim Taner abiye. Ben artık kalkıyorum dedim uykudan.

Hayırlı sabahlar.

Prof.Dr.İNANÇ ÖZGEN

Fırat Üniversitesi

Biyomühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

        

 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.