Örnek Devlet Adamı Gün Sazak
Merhum Gün Bey, Gümrük ve Tekel Bakanı olunca, işe Bakanlık teşkilatını A san Z ye tetkik eder. Vardığı sonucu şöyle ifade eder:
“ Ben, Bakanlık teşkilatını, gümrüklerin ve Tekel’in içinde bulunduğu durumu inceledim. Yolsuzluk, hırsızlık, kaçakçılık ağları yer yeri sarmış. Rüşvet ve korku herkesi susturmuş. Şimdiye kadar hiçkimse bu çürümüşlüğe el atmaya cesaret edememiş. Durum bu…”
Gün Bey, konuyu MHP Genel İdare Kurulunun ilk toplantısına götürür:
“ Ben, heyetimizin bir karar vermesini istiyorum. Partimizin yöneticilerinden ve milletvekillerinden hiç kimse, yapacağımız personel hareketlerine müdahaleye kalkışmayacak. Karşılanmayan istekler için ısrar etmeyecek. Bürokrat arkadaşlarımıza hiç bir konuda baskı yapmayacak. Kısacası, Gümrük ve Tekel Bakanlığındaki çalışmalarımıza partimizden hiç bir müdahale olmayacak. Sizler bu kararı vermezseniz, bu bakanlıkta benim yapabileceğim bir şey yok. “
Gün Bey, sözünde durur: Rüşvetin, hırsızlığın, yolsuzluğun, adam kayırmacılığın önlenebileceğini , kul hakkı yemeden, menfaat gözetmeden, kamu mallarının eşe dosta ve mahdumlara peşkeş çekilmeden bakanlık yapılabileceğini gösterir. O kadar başarılı olmuştu ki Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi gazetelerinde Gün Sazak Beyi takdir eden öven yazılar yazmışlardı.
Gün Beyi , bu süreçte tesirli kimseler, büyük iş adamları ve koalisyon ortağı bazı milletvekilleri rahatsız edince; Türkeş Beye gider :İsterseniz sağlık sebebleriyle ben istifa edeyim, zira sizi zora sokacaklar “ der. Türkeş Bey “ sonuna kadar arkandayım. İstifa yok” der.
Uzatmayalım, derken TBMM de bir değişiklik olur. 31 Aralık 1977 de Güneş Motel Rezaleti yaşanır. 5 Ocak 1978 de 11 adet AP milletvekilinin transferiyle Bülent Ecevit Hükümeti kurulur. Ve kendiside hırsız olan Tuncay Mataracı, Gümrük ve Tekel bakanı ve Türkiye sınırlarıda tekrar yol geçen hanı olur.
Lanet olsun ki, maalesef 27 Mayıs 1980 tarihinde Gün Baba; taşaron Dev-Sol militanları tarafından şehit edilir. Yine ne yazık ki bu cinayet tam anlamda açığa çıkarılmadı.
Nur içinde yatsın, ruhu şad olsun.
İnsanlarımızı ve İnsanlığımızı Kaybediyoruz
Sayın Sağlık Bakanı, son üç yolda psikiyatri kliniklerine 7.953.651 kişinin müracaat ettiğini söylüyor. Diğer taraftan psikiyatristler Türkiye genelinde 15 milyon psikiyatrik vakadan bahsediyorlar. Ne yazık ki bu mevzu siyasilerimizin hiç bahis konusu yapmadıkları bir sorunumuz.
Tabiri caizse her yaştaki ve cinsteki insan cinayetlerine adeta alışmış gibiyiz. Yine ufacık kız çocuklarına varıncaya kadar taciz ve tecavüzlere yazılı ve görsel basınla izliyor ve şahit oluyoruz.
Bu cinnet artık insanlarla sınırlı değil. Cinayetler kedi ve köpeklere kadar inmiş vaziyette. Kedi ve köpekler bir kısmı enikler- yavrular olmak üzere fırınlara atılarak veya üzerlerine benzin dökülerek yakılıyor yahut zehirlenerek öldürülüyorlar.
Ülkemiz için bu durum en büyük tehlikelerden biri ve özellikle üzerine gidilmesi icap eden bir mesele değil midir? Bu psikiyatrik fecaatler ülkemizin gelecekteki konumu ve varlığı için tehdit ve tehlike arz ediyorken, A de Z ye hepimizin bir şeyler yapması lazım değil midir?
HARUN REŞİT ve BEHLÜL DANA
Ben Allah’tan korkmuyorum diyenler; ya delidirler veya aptallardır veyahut Allah’ın varlığı inkar edenlerdir. Hal böyle iken aklı bizden bizden çok ileride olanlar(!) var. İşte bu korkusuzlar(!!!) yalan söylerler, haram yerler, kul hakkına, devlet malına el uzatırlar, zalimdirler, kin ve nefret doludurlar. Komşuları aç iken kendileri tok yatarlar.
Haşa ! Allah’dan başka Tanrı var mı ki, bunlar rezil bir hayatın mensupları olmuş. Cenab’ı Hak , Kur’an da onlara “ Vay onların haline” diye seslenir.
“Halife Harun Reşit, bir gün sarayın avlusunda Behlül Dana’ya rastlar ve sorar:
—Nereden geliyorsun ey Behlül ?
—Behlül: cehennemden geliyorum der.
—Harun Reşit: Ne işin vardı cehennemden?
—Behlül: Ateş almaya gitmiştim.
—Harun Reşit: Hani ateşin elinde yok.
—Behlül: Dediler ki, burada ateş olmaz. Herkes ateşini kendisi getirir dünyadan.
Türklerin İslam Olması İlahi Bir Emirdir
Türklerin akın akın İslamiyete yönelmeleri İslam dünyasının yeni bir çağ ile buluşmasını sağlamıştır. Dokuz ve onuncu asırlar Arap dünyasının İslamiyetten yüz çevirdikleri, sınırlarının geriledikleri, bir sürü sapık mezhep ve fırkanın ortaya çıktığı dönemde Türkler Allah’ın izniyle bir kurtarıcı olarak yeniden tarih sahnesine çıkar. Kuran’da adı geçen ( Maide: 54 ) mucize gerçekleşir ve Türkler İslam’ın bayraktarlığını üstlenir.
Allah’ın, toparlanmamaları halinde; onların yerine bir başka kalbimi görevlendireceği uyarı ve ikazı sadece Maide: 54 ile sınırlı değildir. Keza Allah’u Teala aynı uyarı ve ikazları Tevbe 39, Hud 57, Mearic 40-41, , Muhammed 38 ve Fetih 16 ayetlerinde de buyurmuştur.
Türklerin Maide Süresi Ayet 54 ün muhatabı olması iddia ve düşüncesi takva sahibi olmalarındandır. Allah tarafından kendilerine İslamın bayraktarlığı görevinin verilmesi bizlerce savunulan bir ırki ve şövenist bir tavır değildir. Zira biraz aklı ve vicdanı olan hiç kimse ırkçılık yapmaz .
Arap dünyasının yozlaştığı bir zamanda Türklerin Allah tarafından görevlendirilmesinin tefsiri sadece Vani Mehmed Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen, Saidi Nursi ve Seyyid Ahmet Arvasi ile sınırlı değildir, aynı tesbiti Elmalı Mehmet Hamdi Yazır, Celal Yıldırım, Osman Keskinoğlu gibi müfessirlerde yapmıştır.
Evet, Elmalı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili tefsirinde beyan ettiği gibi: “ Bu defa Allah Türkleri göndermiş, Arapların kadrini bilmeyip, zayi ettikleri devlet-i İslamı ele alarak İstanbul’a ve oradan kıtaat-ı arzın her tarafına yaymıştır. “
İşte bu hakikatlere rağmen hala Türkiye’yi bölmek ve parçalamak çaba ve gayretleri Hristiyanlara ve Yahudilere hizmet etmekten başka bir şey değildir yani ihanettir.
YAVUZ KUZGUN
Anadolu’nun Türklerin 1000 Yıllık Vatanı Söylemi Yanlıştır
30 Ağustos Zafer kutlamalarında her yıl olduğu yine hata yapıldı. Anadolu’nun 1000 yıllık vatanımız olduğu ifade edildi. Bu tanı veya teşhis bir kez daha tarihimizi bilmediğimiz sonucunu ortaya koydu.
Tarih insanlarımızın gerçekleriyle bilmesi gereken , tabiatıyla okumayanların ve araştırmayanların harcı olmayan bir alandır .Netice olarak bu gibi insanların tarih mevzunda ahkam kesmeleri ,kurtların ağaçları yiyerek parçalamarı gibi millet tek kavramını etnik parçalara böler.
MÖ 2250 yılı; Mezopotamya’da kurulu Akkad devleti ile merkezi Hatuşaş (Çorum-Boğazköy) Hitit( Eti) devletinin savaşına sahne olan abidebir zamandır. Akkadlar 17 kral ile bir mücadeleye girer. Savaş Akkad kralı Naram- Sin tarafından Şartamhari ( kralın mücadelesi) metni olarak yazılmıştır. Günümüze 3 nüsha olarak gelen Şartamhari metninin bir nüshası Mısır Tel el Amarna’da, diğer ikisi ise Babil ve Hatuşaş’ta bulunmaktadır. Akkad istilasına direnen 17 Anadolu krallığından biride “ Türki Kral İlşu-Nail’de. (Türk devleti) 17 inci krallığın metindeki sıraya göre 15 inci sırada yer olmaktadır.
Yani Türklerin Anadolu’daki mevcudiyeti MÖ 2250 yoluna dayanır. Ve pek tabi 2250 yılının öncesi olan asırlar vardır. Anadolu’nun Türklerin 1000 yıllık vatanı söylemi yanlıştır.
Hülasa bu konuda Profösör Dr Ekrem Memiş gibi diğer tarihçilerde araştırmalar yaparak; bu gerçeği aydınlığa çıkarmalıdırlar.
Saygılarımla….
YAVUZ KUZGUN