21 Aralık 2021 Salı
Kadına Yönelik Şiddet: 24 Kasım Pazar Günü Masaya Yatırılıyor
100 Yıllık Bir Fotoğraftan İzmir’in Kurtuluşu’nun Elazığ’daki Yansımalarına Bakış
Ukrayna Üzerinden Derin Avrasyacı-Atlantikçi Çatışması
Elazığ Jandarma Ekiplerinden operasyon
İngilizlerin Kıbrıs Tuzağı
ELAZIĞSPOR
Son günlerde gündemimizde liyakat kelimesi çok kullanılmaya başlandı, liyakat kelimesi Türk dil kurumu sözlüğüne göre bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, işe yaraşırlık durumudur. Arapça LYK kökünden gelme ve yakışma, layık olma demektir.
Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi ve işi yapabilme yetkinliğine sahip olma olarak tanımlanabilir. İşe yerleştirmede ve yönetici atamalarında o işe uygun olan insanın atanması, görevlendirilmesi anlamında kullanılmaktadır.
Yönetim ve atama kavramlarının var olduğu tarih boyunca bu konu hep gündemde olmuştur. Liyakat yönetim kademesinin gündemindedir çünkü pozisyona en başarılı olacak insanı seçmeyi ve atamayı hedeflemektedir. Atama için beklentisi olanlar, pozisyonlar için hak edenler ve layık olmayanlar olarak sınıflandırılabilir. Üçüncü grup olarak bu pozisyonun altında çalışanlar ve yönetimden etkilenenler (hizmet alanlar gibi) liyakate göre atamayı takip ederlervedeğerlendirirler.
Görevlendirme atanan kişiye güç sağlar, maddi ve manevi çıkar elde edecektir. Bu nedenle beklenti içinde olanların bir mücadelesi vardır. Kayırma yöntemi ile atanmak için mücadele edenler her tarihte var olmuştur. Yönetim bilimine biz batı kültürünün yaklaşımını ve değerlendirmesini öncelikle ele almaktayız.
Bu vesileyle, 1092 Ekim ayında şehit edilen Nizamülmülk’ü saygı ve rahmetle anarken, kitabı siyasetnamesinden alıntılar yaparak konuyu değerlendirmek isterim.
İlk Alıntım; “Filozof Buzurcmihr’e dünyada kendisi gibi tedbirli ve bilgili bir insan olmadığı ve bizzat devletin idarecilerinden olduğu halde Sasanîoğulları padişahlığının niçin yıkıldığını sordular. “İlk sebep, Sasanîlerin büyük işlere, iş bilmeyen, ehliyetsiz ve akılsız kişileri tayin etmeleridir. Diğer sebep, akıllı, uyanık ve bilgili kişilere değer vermemeleridir.”
Bu satırlar bize yönetimde liyakat usulüne uygun atama yapılmamasının olumsuzluklarına işaret ederken, akıllı, uyanık ve bilgili insanlara değer verilmemesinin olumsuz sonuçlarının olduğunuanlatmaktadır.
Şirketler layık insanları göreve atamamasının sonucu olarak para kaybedebilir veya şirketin kapanması sonucunu ortaya çıkabilmektedir. Başarılı ve şirkete yararlı insanların rakip şirketlere geçmeleri ve şirkete karşı çalışmaları da şirketlere ayrıca zarar verebilmektedir.
Büyük Selçuklunun, büyük veziri danışman olarak seçilecek kişide aranacak faktörleri ele alırken liyakat konusunu ele almaktadır. Bunun için ikinci alıntıya bakalım. Parantez içinde bu hususları güncel kelimelerle ile vurguladım.
1.”Padişahların memleket işleri için âlimlerle meşveret (danışma) yapması İşler hakkında kendisiyle meşveret ( danışma) yapılacak kişinin kuvvetli görüş sahibi olması gerekir.
2.Herkesin bir ihtisas sahası vardır, bir kişinin çok iyi bildiği bir işi, diğeri bilmez. Bir insanın bilgisi vardır, pratiği yoktur. Fakat bir diğerinin bilgisi de, pratiği de, yeterli tecrübesi de vardır. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Bir şahıs bir hastalığın ilacını kitaplarda arar, bulur, okur, üstelik bütün ilaçların isimlerini de bilir, o kadar.
3.Bir diğeri bütün ilaçların isimlerini bildiği gibi, hasta tedavi etmiş ve defalarca tecrübe yapmış ise, bu iki zat asla aynı olamaz. Aynı şekilde, pek çok sefer yaparak dünyayı görmüş, zamanın acı ve tatlı anlarını yaşamış, başından türlü işler geçmiş bir adamla, hiç yolculuğa çıkmamış, vilâyetler görmemiş, yolculuk sıkıntısı çekmemiş adam aynı olamaz.
4.Bu hususta bilginlerin ve cihan görmüş ihtiyarların tecrübesinden istifade edilmelidir. Zekâsı çok keskin bir kişi bir işin gelişmesini ve neticesini hemen görebilir, bazıları bunu anlayamaz. Bilginlerin bir sözü vardır: “Bir kişinin tedbiri bir kişinin kuvvetine, iki kişinin tedbiri iki kişinin kuvvetine bedeldir”. Şüphesiz on kişinin kuvveti bir kişinin gücünden çok daha fazla olur.
5.Böyle karşılaştırma yapanlar, dünyaya Peygamberimiz Muhammed (s.a.)’den daha âlim kimse gelmediğine ittifak etmişlerdir. O’nun bilgisi hakkında söylenecek söz yoktur. Görüp bildikleri haricinde göklerin, yerlerin, Cennet ve Cehennemin, levh, kalem, arş, kürsî ve benzeri pek çok şeyin bilgileri kendisine arzedildi. Cebrail gelip vahy getirdiği zaman görülen ve görülmeyen şeylerden kendisine haber veriyordu. Bu kadar yücelik ve mucizelere sahip olduğu halde Allah Taâlâ “Ey Muhammed! Bir iş yapacağın zaman işinde onlara danış” (Âl-i İmran 3/159) veya “Önemli bir olayla karşılaştığın zaman dostlarınla meşveret et” diye emrediyordu. Hâlbuki Muhammed (s.a.) meşveret etmekten sakınmıyordu. Hiç kimse de “Benim kimse ile müşavereye ihtiyacım yok” diyemez.
Bu satırları okuduğunuzda Selçuklu vezirinin danışmanda kişide aranacak özellikleri bir araya getirdiğimizde
Sayılan faktörlere baktığımızda muhakeme ve mukayese den kişinin düşünme şeklini ve karar verme becerisini anlayabiliriz. İletişim her dönemde gerek mesajları aktarmak gerekse insanları anlamak ve yönetmek için çok önemli olmuştur. Zeka ve kavrama becerisi, vizyon, strateji yeni kavramlar olarak günümüzde zihnimizde yerlerini alırken, 926 sene önce bu güncek terimlere benzer anlatımları büyük vezir kullanmaktadır. Hizmet süresi, tecrübe ve bilgi birlikte ele alınırken aralarındaki bağ ortaya konulmaktadır. Tevazu ise güç sarhoşluğuna ve ortak akılı yaratmada ki etkisini ortaya koyabilmek için kullanılmaktadır.
Yöneticilerimize kendi kültürümüzdeki kitapları okumalarını tavsiye ederim. Ancak her okuduğunuzu doğru kabul etmeyiniz, Algı filtrelerinizden geçiriniz ve güncel bilgilerinizle karşılaştırınız.
Siyasetnameden üçüncü alıntımız; Bilginler, “Liyakatli ve denenmiş köle, bin oğuldan daha iyidir” demişlerdir. Bu söz şu manada söylenmiştir: Bir itaatkâr kul 300 oğuldan iyidir. Oğul babasının ölümünü, öteki ise efendisinin yücelmesini ister.
Bu açıklamada liyakat ve denemiş köle derken, liyakat, tecrübe, ehliyet ve sadakat birlikte ele alınmaktadır.
Günümüzde yöneticiler yalnızca liyakat faktörlerine göre karar vermemelidirler, seçim yaparken liyakatin değerlendirilmesinde önem kazanan diğer faktör ise Sadakattir.
Sadakat Türk dil kurumu Türkçe sözlüğüne göre İçten bağlılık, Sağlam, güçlü dostluk anlamına gelmektedir. Sadakat ölçümü ve değerlendirilmesinde sayısal bir değer söz konusu değildir. Güven duygusuna bağlı değerlendirilen bir algıdır.
Sadakat güven duygusuna bağlı olduğuna göre tek yönlü olması gereken bir eylem değildir. Yöneticinin bir alt yöneticiden ve çalışanından beklediği sadakat, çalışanın için yöneticisine güvenmesi anlamına gelmektedir.
Bu noktadan hareketle liyakatin yanı sıra yönetimlerin güvenecekleri ve beraber çalışacakları insanları seçme hakları vardır. Kişiler önce liyakat ilkesine uygun adayları belirleyecek ve layık olanlar arasından güvenecekleri kişiyi seçmelidirler.
Görüşmek Dileğiyle …
AV. KEMAL ÇELEBİ
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ