08 Mart 2021 Pazartesi
Elazığ’da tek kişilik çocuk oyunu Küçük Kara Balık sahnelendi
100 Yıllık Bir Fotoğraftan İzmir’in Kurtuluşu’nun Elazığ’daki Yansımalarına Bakış
Ukrayna Üzerinden Derin Avrasyacı-Atlantikçi Çatışması
Hekimlerin Can Güvenliği Sağlanmalı!
İngilizlerin Kıbrıs Tuzağı
ELAZIĞSPOR
Son iki günde de Samsun, Denizli ve Aydın’dan peşpeşe kadına şiddet ve cinayet olayları gündeme geldi.
Üzülüyoruz, canımız yanıyor… İnsan olmayı becerememiş bu yaratıklara lanet ediyor, beddualar sıralıyoruz… Ancak bu kadar… Elimizden başka bir şey gelmiyor.
Canilikte sınır tanımayan erkek müsvettelerine ne söylense boş, ne yapılsa az… Hukuk sistemi bile kadınları korumaya yetmiyor. Pek çok suçtan sabıkası olanlar elini kolunu sallayarak dışarda geziyor ve suç işlemeye devam ediyor ta ki masum bir kadının canını alana kadar…
Oysa ki…
Kadın annedir,
Kadın eştir,
Kadın bacı, evlattır,
Kadın sevgidir,
Kadın şefkattir,
Kadın emekçidir
Kadın fedakardır
Kadın çilekeştir
Kadın naiftir, kırılgandır,
Kadın gelecektir.
Kadın gelecek nesillerin teminatıdır,
Kadın yârdır, yarayı sarandır ve hepsinden önemlisi…
“KADINLAR SİZE ALLAH’IN EMANETİDİR…”
( Hz Muhammed S.A.V)
Fakat Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan bu yaratıklar bu cümlelerden ne anlar ki!
8 Mart’ta bir günlüğüne kadınlar için özlü sözler söyleyip, methiyeler dizilmesine gerek yok… Sadece kadınları,
Kırmayın!
İncitmeyin!
Hakaret etmeyin!
Hakkını yemeyin!
Çalışma koşullarını denetleyin!
Ekonomik şartlarını düzenleyin!
Psikolojik durumlarını sorgulayın!
Seslerine kulak verin!
Taciz etmeyin!
Tecavüz etmeyin!
Dövmeyin!
Öldürmeyin!
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde hatırlamasanız da olur.
Covid-19 illeti sebebiyle yaklaşık bir yıldır on-line olarak devam eden eğitim geçen hafta köy okullarında yüz yüze olarak başlamıştı. 1 Mart itibariyle de ilkokullar ile 8 ve 12. sınıflar için başlanacağı söylenmişti. Sonrasında yapılan açıklama ile illerdeki vaka sayılarına göre karar verileceği ve bu kararın kabine toplantısının ardından açıklanacağı duyuruldu.
Yüz yüze eğitimin başlayacak olması ve ertelenen sınavların yapılacak olması bazı öğrencileri mutlu etse de, sosyal medya üzerinden yapılan serzenişlerden anladığımız kadarıyla çoğu öğrenciyi maalesef mutlu etmemiş görünüyor.
Günlerdir “sınavlar iptal edilsin” şeklinde sosyal medyada yapılan yorumlara yönelik Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk bir açıklama yapıp sınavların ertelenmesinin öğrencilerin çalışma yükünü arttıracağını ifade ederek, sınavların yeniden ertelenme durumunun gündemde olmadığını açıklamıştı.
Geçen sene de LGS ve YKS öncesi aynı yorumlara şahit olmuştuk. Sınavlar iptal edilsin… Edilsin de nereye kadar…
Geçen sene sınavlar iptal edilmedi. Allaha şükür tedbirli bir şekilde yapılan sınavlarda virüsle alakalı korkulan bir şey olmadı. Şu anda aynı isteği lise sınavları için de istenirken duyuyoruz.
Bakan Selçuk çok mantıklı bir açıklama yapmış. Fakat anlayana…
Bana göre öğrenciler evde oturmaktan iyice tembelliğe alıştı. Bunu nereden çıkardın diye düşünenler olabilir… Yapılan yorumları takip ettiğimizde direkt sınavlar iptal edilsin denildiğini görüyoruz, bir tek öğrencinin virüsten korkuyoruz sınavdan değil, sınavlar on-line yapılsın şeklinde hiç bir paylaşımını görmedim. Benim buradan çıkardığım sonuç çocuklar aylardır evde olmalarına rağmen derslerine gereken önemi göstermediklerinden dolayı sınavların iptalini istiyorlar.
Şu pandemi döneminde eğitimin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Gençler şu an bunun öneminin farkında olmayabilirler fakat kendilerinde yarattığı eksikliği ilerleyen zamanlarda maalesef fark edeceklerdir.
Yaklaşık bir yıldır hepimiz zor ve sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz. Herkes kendi üzerine düşen işini, görevini yapmaya çalışıyor. Sizin tek göreviniz dersleriniz ve sınavlarınız… Online eğitimleri takip edip ders tekrarı yaptıktan sonra sınavdan korkacak bir şey yok. Aksine evde olduğunuzdan dolayı daha rahat bir şekilde derslerinize çalışmış olmanız gerekiyor. Şimdi türlü bahaneler üretip, sosyal medyada sınavların iptalini isteyerek zaman kaybetmek yerine çalışın ve sınavlarınıza girin.
Siz sınavlardan korkmayın, sınavlar sizden korksun…
ZÜBEYDE DURAN
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
Deprem,
Çığ,
Sel,
Virüs,
Salgın,
Eve kapanma,
Huzursuzluk,
Korku…
Kısacası umutlarla beklenen, güzel şeyler dilenen 2020 senesi üzüntüler, acılar ve korku ile geçti.
Her günü bırakın, her an ölüm aklımızdan çıkmadı.
Evet, 2020 yılı bizden çok şey götürdü ama çok şeyi de öğretti daha doğrusu hatırattı.
Öncelikle insanoğlunun ne kadar aciz olduğunu hatırlattı. Ardından dünyanın yalan olduğunu hatırlattı. Sonrasında sağlıkla aldığımız her nefese ne kadar şükretmemiz gerektiğini hatırlattı.
Günlük hayatımızda şikayet ettiğimiz şeylerin önemini, elimizdeki güzel şeylerin farkına varmamızı hatırlattı… İşimizin, okulumuzun, çevremizin bizim için önemini hatırlattı.
Evet bütün bunları hatırladık fakat önemli olan bütün bunlara şahit olurken aynı zamanda ders çıkarmak…
Bütün bunlara rağmen hâlâ hak yemeğe, adam kayırmaya, torpil yapmaya, insanları dolandırmaya, menfaat için yaşamaya, rüşvete, yolsuzluğa devam ediliyor.
Bugün yılbaşı gecesi, acaba yaşadığımız bir seneden ders çıkarıyor muyuz? Yoksa hâlâ çam ağacı süsleyip, alkollü hindili sofralar hazırlayıp, milli piyango biletleri alıp kutlamamı planlıyoruz.
Kısacası, “Hâlâ ibret almıyor musunuz?” -Enam 80-
2021 den güzel şeyler dilemeyelim, umutsuz olalım demiyorum fakat Hıristiyan geleneklerine özenmek yerine doğru yolu bulup hâlâ yaşadığımız ve sağlıklı olduğumuz için şükredelim istiyorum.
İnşallah 2021 2020yi aratmaz. Rabbim korktuklarımızdan emin eylesin.
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
Tabi bu seviyeye gelinmesinde en büyük katkı vurdumduymaz, sorumsuz ve vicdansız insanlar…
Mart ayında ülkemizde görülen ilk vaka sonrası salgınla mücadele açısından tedbirler alınmaya başlandı. Aylarca dünya genelinden daha düşük seviyelerde tutulmaya çabalanan vakalar ekonomik açıdan tedbirlerin azaltılmasının ardından yaz sezonunun başlayıp insanların tatillere çıkması, ardından evlerine geri dönmesi, gizli gizli yapılan partiler, düğünler, taziyeler vs. sebebi ile tekrar yükselmeye başladı.
Havaların soğumasıyla birlikte virüsün etkisini arttıracağını uzmanlar aylardır bangır bangır söylüyordu. Çünkü virüs kapalı ortamlarda daha hızlı yayılıyor. İnsanlar ne mi yaptı? Yine gezmelerinden, tozmalarından, partilerinden, kafelerinden eksik kalmadılar. Bunun sonucu aylardır verdiğimiz uğraş adeta boşa gitti, hatta en başa döndük…
Aylardır bir kısım vatandaş tüm kurallara uyarak evden dahi çıkmazken, bir kısmı ise sorumsuzluğun en üst seviyesini göstererek hiç bir kurala uymadı.
En basiti maske takmayı bile başaramadılar. Virüs yok diye kafa buldular. Virüse şiirler yazdılar, klipler çektiler. Ne eğlencelerinden, ne tatillerinden, ne kafelerinden, ne düğün derneklerinden geri kalmadılar.
Daha bu hafta başında ana haber bülteninde okulların ara tatile girmesi nedeniyle ailelerin termal tatil yerlerini doldurduklarını görünce pes dedim. Hâlâ gezme tozma peşinde olan ne kadar çok insan var! Vallahi akıllanmayız! Sonra yasaklar gelince de her kafadan bir ses çıkar.
İnsanlar kendini idare edemiyorsa kurallar ve yasaklar getirilir. İşte kendini korumayı bile başaramayan bir toplum olduğumuz için yeniden tedbirler alınmaya başlandı. Yalnız unutulan şey, pandemi için tüm tedbirleri sadece devletin almasını beklemenin yayılıma tam çözüm olamadığı. Toplum olarak herkesin bu konuda bilinçli hareket ederek sorumluluk alması gerekiyor.
Çalışmak zorunda olduğundan dolayı evden çıkanlara zaten sözümüz yok Allah yardımcıları olsun.
Fakat bunun dışındakiler…
Sağlığımız uğruna zevklerinden vazgeçmeyenler…
Evet sizler… bir durup düşünün sağlığınız mı, zevkleriniz mi daha önemli? Hadi kendi canınızın kıymeti yok onu anladık, peki diğer insanların ne kabahati var? Sizin hayatınız normal devam edecek diye diğer insanlar korkuyla yaşayıp, hastalık kapıp, makinelere bağlanınca çok mu mutlu oluyorsunuz? Bir gün o hastalarla aynı durumda olabileceğiniz aklınızdan geçiyor mu? Korkmayın bir müddet evden çıkmazsanız ölmezsiniz, bizler aylardır çıkmıyoruz.
Sözün özü, aylardır bitmeyen vakalara mı, kaybedilen canlara mı, eve tıkıldığımıza mı, yoksa bozulan psikolojimiz ve yok olan hayat enerjimize mi yanalım bilemiyorum. Tek bildiğim bir yandan insanoğlunun ne kadar aciz olduğunu bir kez daha görürken diğer yandan da ne kadar vurdumduymaz, sorumsuz, cahil insanlarla birlikte yaşamak zorunda olduğumuz gerçeği… Ne diyelim Allah ıslah eylesin.
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
Benim ise akılıma ilk gelen soru şu oldu? Göreve yeni atanan herkesi önyargılı davranarak eleştirmek zorunda mıyız? F.Ü. Rektörlüğü’ne atanan Fahrettin Göktaş’a yapılan yorumlar bu durumun son örneği…
Öncelikle şunu düşünmek gerekir… Cumhurbaşkanı Erdoğan, rektör ataması yaparken sadece o ilde doğanları mı tercih ediyor? Yoksa farklı kriterler mi arıyor? Anlaşıldığı üzere aranan özellik sadece o ilde doğmuş olmak değil… Kaldı ki Türkiye genelinde atanan diğer rektörlerden bazıları da atandığı ilde doğmamış. Fakat nedendir bilinmez olumsuz eleştiri sadece bizim ilimizden yükseliyor. Bu arada bundan önceki dönemlerde görev yapan Elazığlı rektörlerin de farklı eleştirilere maruz kaldığını hatırlatmadan geçemeyeceğim. Demek ki Elazığlı olmakla iş bitmiyor. Eleştirilecek bir konu mutlaka bulunuyor.
Şunu unutmayalım… Makam sahibi bir kişi eğer işini gerektiği gibi yapmamışsa, eksik, hata vs. varsa buyurun hep birlikte eleştirelim. Fakat daha işbaşı yapmamış, hatta ilimize bile gelmemiş, sadece ataması belli olmuş bir rektörü bu derece eleştirip yıpratmaya çalışmaya hakkımız yok. Daha işe başlamadan motivesi düşürülmeye çalışılan bir eğitimciden yarın öbür gün ne bekleyebilirsiniz? Ne talep edebilirsiniz?
Kısaca insanları yıpratmaya çalışmak hiç hoş bir davranış değil… Başta yıkıcı eleştiri yapmak sonrasında ise hayırlı olsun ziyaretine gitmek, övgüler yağdırmak insan olana yakışmaz. Geçmişte bunun pek çok örneğini gördük…
Bu aralar insanlar birbiriyle fazla görüşmüyor. Tek eğlencemiz sosyal medya olmuşken, ilimizle ilgili yolunda gitmeyen eleştirilecek bir konu arıyorsak atanan rektörün nereli olduğunu değil de, pandemi döneminde olmamıza rağmen Elazığ İl Sağlık Müdürlüğü’ne neden hâlâ atama yapılmadığı olabilir mesela… Ya da ilimizde mevcut vaka sayısı neden resmi makamlarca açıklanmıyor da olabilir?
Özetlemek gerekirse hayat bir yarış. Yapılan her yarışın da maalesef bir tane kazananı oluyor. Bu mevkilere gelebilmek için fazlasıyla çaba sarf eden birbirinden değerli Rektör adayı hocalarımızı takdir ederek, yeni rektörümüz Fahrettin Göktaş’a görevinde başarılar diliyorum.
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ