27 Şubat 2021 Cumartesi
Elazığ’da tek kişilik çocuk oyunu Küçük Kara Balık sahnelendi
100 Yıllık Bir Fotoğraftan İzmir’in Kurtuluşu’nun Elazığ’daki Yansımalarına Bakış
Ukrayna Üzerinden Derin Avrasyacı-Atlantikçi Çatışması
Hekimlerin Can Güvenliği Sağlanmalı!
İngilizlerin Kıbrıs Tuzağı
ELAZIĞSPOR
Her ne kadar kadının bir gün değil her gün hatırlanması gerektiğini savunuyor olsakta kadının sadece bir gün hatırlandığı günlerden biri 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü …
Bir konu hakkında konuşabilmek ve yaşatabilmek için öncelikle bilgi sahibi olması gerektiğine inanıyorum, bireysellik dışınca milletçe yapmamız gerekende bence bu. Bu yüzden 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nasıl ortaya çıkmıştı bir bakalım.
ABD’nin New York kentinde bir dokuma fabrikası …Çok ağır çalışma koşulları , çok uzun iş günleri ve buna karşılık düşük ücretler . Koşulların her geçen gün daha da dayanılmaz hale gelmesi kadınların tahammül etmesini artık zorlaştırıyordu. Greve çıkma kararı alan kadınlar, taleplerini de açıkladılar daha iyi şartlarda çalışmak ve eşit işe eşit ücret istiyorlardı. Bu grev ABD’nin işçi eylemlerinin en önemlilerinden biri ve kadınların katılmasıyla büyük bir işçi dayanışması oldu .İlgili pek çok kaynakta yangın sırasında kadınların fabrikaya kilitlenmesi sebebiyle hayatlarını kaybettiğinden söz edilir .ABD tarihi belgelerinde en büyük kadın grevi olarak adlandırılan grev , Şubat 1910’da sona erer ve çoğu talepleri kabul edilir . Sadece bir şirket sözleşmeyi reddeder. Yaygının çıktığı Triangle Gömlek Fabrikası…
Peki bugün?
Bugüne bakarak değerlendirme yapıldığında karşılaştığımız tablo emek baz alınarak kazanılan hakkın tersi olarak yansıtılmakta her birimize …Günümüzde kadının sadece bedenen ön plana çıkarılması, sadece alışveriş tutkunu bir şekilde lanse edilmesi, üretimden çok tüketime eğilimli bir varlık olarak gösterilmesi hem toplumda erkekler kadar söz sahibi olması gereken kadınlarımıza hem de toplumumuza yapılan en büyük kötülüktür. Çeşitli kampanyalar düzenlenerek üretmeden sadece tüketime çağrılan kadınlarımıza yönelik olan bu seçenekler arasında kitaplar üzerine düzenlenen kampanyalar söz konusu değil hiç düşündünüz mü?
Çünkü;
Düşünen, sorgulayıp bilinçlenen kadın artık çeşitli şekillerde yönetebilecekleri bir kadın olmayacaktır. Kadını güçlenen toplum güçlenecektir .Bu durum Türkiye’nin ilerlemesini istemeyenler tarafından hiçte hoş karşılanmayacaktır.
Üreten kadınlarımızın Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.
MELİKE ALTUNTAŞ
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi temelinde düzenlenen Ev içinde ve ev dışında kadına yönelik her türlü şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan ve adını düzenlendiği il olan İstanbul’dan alan sözleşmedir.
Şiddetin tanım ve kapsamı ilk akla geldiği gibi sadece fizyolojik şiddeti kapsamıyor elbette. Fiziksel şiddet uygulamanın yanı sıra maruz bırakılan psikolojik şiddet ve yine kişiyi ekonomik özgürlüğünden yoksun bırakmakta şiddetin ne olduğuna dair konuşulması gereken alt başlıklar.
İşte İstanbul Sözleşmesi yukarıda belirtmiş olduğum insana ve dahi kadına yönelik davranışların yaşanmaması ve insanın en temel hakkı olan yaşama hakkının elinden alınmaması için uygulanması hayati önem arz eden bir sözleşme.
Adı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi savunulanın aksine Aileyi Yıkmayı değil güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Peki Amacı Kadını ve Aileyi Koruyup Güçlendirmek olan İstanbul Sözleşmesi Kimleri Niçin Rahatsız ediyor?
Ataerkil yapıyı savunarak erkekliğe tanıdığı imtiyazı koruma yönünde bir çaba gösteren muhafazakâr kesim. Çünkü kadın eşit olup kendi haklarına kavuştukça kadın üzerindeki biat kültürü, kontrol gidecek demektir. Kadının ve kadın hayatı üzerindeki bu kontrolü kaybetmek istemeyenler İstanbul Sözleşmesi’nin karşıtlarıdır.
Kadın kendi bedeni ve yaşantısı hakkında söz sahibi olan tek kişidir. Söz Konusu olan İstanbul Sözleşmesi kadının onurudur . Erkek egemen toplumun vicdanına bırakılamaz.
MELİKE ALTUNTAŞ
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
Toplum içerisinde mevcut çoğunlukla aynı düşünmeyenlerin faşist ilan edilişinin artış göstermesi ile faşizm kavramının bilinmesi zorunluluk haline gelmiştir.
Demokratik düzen yerine aşırı, çarpıtılmış bir ulusçuluğa dayanan bir baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğreti olan Faşizm Fransızca kökenli bir kelimedir. Kök Faşizm literatüre Umberto Eco ile giriş yapmıştır. Kök Faşizmi en iyi şekilde anlamak için öncelikle Eco’nun düşüncelerini bilmek gerekir.
Faşizmin ilk özelliği gelenek kültüdür . Gelenekçilikte doğru bir kez açıklanmıştır ve bu açıklama sonsuza dek geçerlidir .Yapılması gereken şey bu açıklamayı yorumlamaya devam etmektir . Gelenekçilik modernizmi reddeder. Aydınlanma çağı modernizm çürümüşlüğün başlangıcıdır. Bu sebeple Faşizm “irrasyonalizm “olarak tanımlanabilir.
Modern Kültürde bilim camiası görüş ayrılığını ilerleme yolu olarak görmektedir ancak kök faşizm de bu ihanettir. Faşizm yarattığı korkuyu abartarak görüş birliği arar. Faşizm yapısı gereği ırkçıdır. Faşizm, toplumsal ve bireysel hayal kırıklığından doğar, en tipik özelliği ekonomik ve siyasal anlamda aşağılanmalara maruz kalan orta sınıfa çağrıda bulunmasıdır.
Faşizmin belirtisi yabancı düşmanlığıdır, yandaşlar kendini sosyal yaşantı, ekonomik ve fikri özgürlükte kuşatılmış hissetmelidir. Hazırlanan uluslararası komployu açığa çıkarmanın en etkili yolu Yabancı düşmanlığına başvurmaktır. Ancak bunu başarabilmek içinde Faşizmin köklerinden biri de içeride olmalıdır .
Daha önce Faşizm yandaşlarının kendilerinin aşağılanmış hissetmeleri gerektiğini söylemiştik. Faşizm yandaşları bunun yanında düşmanları yenebileceklerine de emin olmalılar . Sürekli olarak retorik ayarın (etkili konuşma sanatı) değiştirilmesiyle düşmanlar hem çok güçlü hem de çok gösterilebilir.
Faşist rejimler yapıları gereği düşman gücünü nesnel olarak değerlendirmekten aciz oldukları için kaybetmeye mahkumdur. Kök Faşizmde herkes olmak üzere yetiştirilir. Kahramanlık bir ilkedir. Kahramanlık kütü ölümle sıkı ilişkiye sahiptir. Faşist kahraman ölümü arzular ama bu arzusu daha çok başkalarının ölümüne yol açar.
Faşizme göre yaşamak için mücadele edilmez, mücadele etmek için yaşanır. Barışseverlik kötüdür bu sebeple sürekli bir savaş istemi vardır . Ancak sürekli olarak savaş hali zor olacağından Kök Faşizm yönünü cinselliğe çevirir. Kök Faşizmde kadın hor görülür ve standart olmayan cinsel tercihlere karşı tahammülsüzlük vardır. Sürekli olarak ortaya konan cinsellik oyunlarını da devam ettirmek mümkün olamayacağından ikamesi olan silahlanma ortaya çıkar.
Bahsettiğimiz sürekli savaş ortamı bu yüzden sona ermez.
Saygılarımla…
MELİKE ALTUNTAŞ
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
Bugün, toplumun kanayan yarası olan ve son yıllarda artış gösteren erkek terörünü konuşacağız.
Evet evet, doğru duydunuz erkek terörü dedim, oysa terör deyince ilk etapta ulusal ülke sorunlarının akıllara geldiğini biliyorum. Ancak şimdi bir de bunun sosyal boyutunu yatıracağız masaya…
Neydi Terörizm?
Korku salma ve yıldırma olaylarının tümü.
Peki, bu yıldırma olayları sadece ülke huzurunu bozmak adına ülkeye yapılanlar mıdır?
Ya kadın, kadına yapılanlar?
Zordur kadın olmak?
Türkiye’de kadın olmak daha da zor; giydiğinden, kiminle gezdiğine kadar herkes üzerinizde söz ve hak sahibidir kendince. Medeni durumunun ne olduğu önemli değil, kadın olman yeterli bunun için. Evli değilsen, erkek arkadaşın tarafından kısıtlanıyorsun ve hatta ayrılmak isteyince öldürülüp “Kıskançlık krizi can aldı” diyerek haber oluyorsun sadece. Yahut evlisin, şiddet görüyorsun evlendiğin adamdan ama ses çıkaramıyorsun çünkü sevmeye yüreği yetmeyen, gücü bilekte arıyor. Ekonomik özgürlüğün yok bir de üzerine çocuk sahibiysen katlanmak zorunda hissediyorsun kendini sonra gelsin mutsuz yaşam…
Kendinize gelin Beyler!
Kadınlar sizin el üstünde tutmanız gereken emanetlerinizdir, stres atmak için kullanacağınız kum torbalarınız değil.
Ne zaman ki her kadının üzerinde söz sahibi olmadığımızı anlayacağız, ne zamanki kadın sadece cinsel obje olarak görülüp, kadın deyince ilk olarak akıllara “vajina” gelmeyecek, ne zamanki toplum ahlakı olarak hepimizde bulunması gereken “Namus” sadece kadına addedilmeyecek, işte o zaman mutlu bir toplum ve aslında daha önemli olan insan olacağız.
Saygılarımla…
MELİKE ALTUNTAŞ
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
Bir kadın sevilmeye neresinden başlanır.
Çocukluğundan başlanır.
Babasının bıraktığı izlerden, karanlık odalardan, ağlama krizlerinden.
Nedensiz öfkelerinden belki.
Belki uzun dalıp gitmelerinden.
Bir kadın sevilmeye bir önceki adamın bıraktığı izlerinden başlanır.
Çünkü mutlaka başka bir adam vardır, sizden önce yaralayan bir adam.
Usulca sarıp sarmalayarak başlanır.
Unutturarak belki.
Belki hiç hatırlatmadan.
Bilerek ama.
Bir kadın sevilmeye güçsüzlüklerinden başlanır.
Sana güveniyorum, yaparsın diyerek belki.
Çünkü hayat yapamayacağımızı söyler bize hep.
Bir kadın sevilmeye öz güveninden başlanır.
Bir sürü cevap vererek başlanır.
Anlatarak, anlayarak, anlamaya çalışarak.
Tedavi edermiş gibi değil ama, gülüşünün gözlerinin hastası olarak başlanır.
Gözlerinden başlanır.
Gülüşüyle taçlanır.
Bir kadın sevilmeye neresinden başlanır.
Kalbinden sandığımız şey aslında akıl.
Bir kadın sevilmeye aklının güzelliğinden başlanır.
Sonrası iyilik, güzellik.
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ