Gürsel Tokmakoğlu

Gürsel Tokmakoğlu

05 Mart 2022 Cumartesi

AB-ÇİN CAI ANLAŞMASI

AB-ÇİN CAI ANLAŞMASI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Avrupa Birliği (AB) ile Çin arasında 32. görüşme sonrasında 30 Aralık 2020 tarihinde AB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşması (CAI) prensipte yapıldı. Bu konu küresel açıdan çok önemlidir. Jeo-ekonomik, stratejik ve Çin’in ekonomik liberalleşmesi yönleriyle değerlidir. ABD ve Çin arasındaki rekabete de etki etmektedir. İnceleyelim.

Yeni tip koronavirüs ve ABD seçimleri sürecinde Çin ekonomik gelişmesinde, 37 zirve sonucunda Kasım 2020’de Asya-Pasifik’te Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) Anlaşmasını Güney-doğu Asya’da ASEAN’ı da içine alacak şekilde yapmıştı. Bu kez de AB ile kapsamlı yatırımlar konusunda prensipte anlaştı. Bu gelişmeler Çin’in küresel nüfuzunu artırması anlamına gelmektedir. AB-Çin prensip anlaşması görüşüldüğü gibi mi sonuçlanacak, bunu zaman gösterecek?

RCEP küresel GSYİH’nın yüzde 30’na sahiptir. İlgili nüfus (15 ülkede) toplam 2,1 milyardır. Bu potansiyel AB ülkelerinin de dikkatini çekmiş ve CAI anlaşmasının tamamlanmasına zemin hazırlamıştır. Çin ve AB arasında prensipte varılan anlaşmanın neticelerinin 2022’den itibaren alınacağı beklenmektedir. 2021 Ocak ayında da ABD’de 46. Başkanlık-Hükümet işbaşına gelecek, Demokrat Barack Obama’nın bıraktığı yerden Joe Biden küresel gelişme üzerine, ABD çıkarlarını da göz önüne alarak çaba sarf edecektir, Hazine Bakanı’nın Janet Yellen olduğu açıklanmıştır.

Çin ile varılan prensip anlaşmayla AB, belli sektörlerde (başta bankacılık, finans ve hizmet), bürokratik prosedürlerin azaltılmasını, yasaların yorumlanmasından kaynaklanacak hususların kolaylıkla çözülebilmesini ve Avrupalı şirketlerin Çin pazarına erişiminin rahatlatılmasını öngörmektedir.

AB-Çin ekonomik işbirliği çabaları 1985 yılındaki Ticaret ve İşbirliği Anlaşması (TCA) ile daha belirginleşmiştir. TCA’dan bu yana Çin, ABD’den sonra, AB’nin en büyük ticaret ortağı haline gelmektedir. AB kaynaklarına göre, iki ülke arasında günlük 1 milyar avroluk ticaret gerçekleştirilmektedir.[1] Son 10 yıl süresince (2000-2019) ikili ticaret hacmi 8 kat artarak 560 milyar avroyu bulmuştur.[2] AB’nin Çin’e son 20 yıl içindeki yatırımı,140 milyar avro civarındadır. Buna karşılık Çin’den AB’ye doğrudan yabancı yatırımın hacmi ise 120 milyar avro civarında gerçekleşmiştir.[3]

Çin ve AB arasında bugüne dek tartışılan ana konu Pazar Ekonomisi Statüsü’dür (PES). Çin, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliğine 2001’de katıldı. DTÖ’de AB’nin şarta başladığı hususlardan dolayı aralarında itilaf bulunmaktaydı. Avrupa, Çin de dahil, bir ülkenin pazar ekonomisi statüsünü elde edebilmesi için; dalgalı döviz kuru ve serbest piyasa ekonomisinin var olması gerektiğini, piyasalarda hükümet müdahalesinin azalmasını,mülkiyet hakları ve iflas kanununun tanımlarının net olması gerektiğini kriterler olarak işaret etmekteydi. Çin tarafı ise bu hususların aleyhine bir sorun olduğunu şu örnekle ileri sürmekteydi: AB (veya başka ülkeler, örneğin ABD,) pazar dışı ülke diyerek çelik ve alüminyum gibi ürünlerde anti-damping uygulayabilmekte. Hatırlanacaktır, Çin için kritik bir konu olan çelik sektöründeki fazla üretim ve kotalardaki anlaşmazlık 2017 AB-Çin Zirvesi’nde ortak bildiri yayımlanmamasıyla sonuçlanmıştı.

2020’nin 2. çeyreğinde küresel olumsuz şartlara rağmen Almanya, Hollanda ve Fransa tarafından Çin’e 2,3 milyar dolar yatırım yapıldı.[4] Buna karşılık 2019’da, bir önceki yıla göre yüzde 33 azalarak, Çin’in Avrupa’ya doğrudan yabancı yatırımı, ağırlıklı olarak kamu iktisadi teşebbüsleri tarafından üretilen, doğrudan tüketiciye yönelik mal ile hizmetler kapsamında gerçekleşti. Buna rağmen Çin, AB’nin doğrudan yabancı yatırımlar listesinde ikinci sırada yer almaya devam etmektedir. Toplam 25 AB ülkesinin 2019’da kârlılık oranlarının yüzde 11,2’sinin Çin’den temin edilmesi gerçeği AB ve Çin ilişkilerinin daha ileri taşınması gerektiğinin öncelikli sebebidir.[5] Kaldı ki bugün Çin, AB için teknoloji ve araştırma yatırımlarının devamlılığı açısından olağanüstü bir potansiyele sahiptir.

AB, Çin’e varılacak anlaşma ile ne vaat ediyor, başlıklara bakalım:

*.Fazla kapasite alanları dışında kalan, AB’nin Çin’e yatırım portföyünün yaklaşık yarısını oluşturan mallar için üretim sektöründeki kısıtlamaların kaldırılması,

*.Çin’in iç politika düzenlemelerinden bağımsız olarak pazar erişiminin sağlanması,

*.İhtilaf çözümüne dair düzenlemeler getirilmesi,

*.Otomotiv gibi AB için kritik sektörlerde Çinli şirketlerle ortaklık şartının kaldırılması,

*.Çin’in gayrisafi hasılasının yüzde 30’unu oluşturan Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin ticari önceliklere göre hareket etmesi, devlet (parti) baskısının ortadan kaldırılması,

*.Hizmet sektöründeki devlet teşviklerinin şeffaflığı,

*.Zorunlu teknoloji transferinin menedilmesi, serbestleştirilmesi.

Ben bu şartlara bakınca, Çin kabul etmez, en azından uygulamaları zamana yayar, demiştim!

Bütün bu “liberalleşme” diyebileceğimiz adımları atabilmesi için Çin’in yabancı yatırım yasasını Komünist Parti Politbüro’sundan geçirebilmesi gerekmişti. Anılan yasa 1 Ocak 2020 tarihinde yürürlüğe girdi. Buna göre, önceki yatırım düzenlemeleri kaldırıldı, yabancı yatırımcının hukuki haklarının korunması ve fikri mülkiyet haklarıyla ilgili maddeler eklendi.

Bu adımları geliştirecek biçimde Xi Jinping’in 14. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda bahsettiği hususlar var. Şunlardır:

*.Yabancı şirketler için iş ortamının iyileştirilmesi,

*.Negatif listelerin tekrar düzenlenmesi,

*.Hizmetler sektörünün yatırım anlamında geliştirilmesi,

*.Yabancı girişimcilerin ve Çinli yurtdışı yatırımcılarının meşru haklarının korunması,

*.Ülkeye katma değer sağlayacak yatırımların öncelikli olduğu.

ABD-Çin Ticaret Savaşı ve sonrasında yeni tip koronavirüsün dünya ekonomisine yüklediği olumsuz şartları dikkate alan Çin, Mayıs 2020’de Politbüro’da İkili Sirkülasyon Stratejisi’ni açıklamıştı. Buna göre Çin stratejik olarak, henüz küresel entegrasyon aşamasındayken, dayanak noktasının odağını iç gelişmeye yönlendirmişti. Bu olumsuz şartlarda uluslararası tedarik zincirlerinin daha da karmaşıklaşması hususu göz önünde tutulmaktaydı. İkili Sirkülasyon Stratejisi, Çin’in ekonomik kalkınmasını sürdürmeye yönelikti ve destekler buna göre (belli sektörlerde kendine yetecek şekilde ve daha fazla ithal ikamesine yönelik) pay edilmekteydi.

Kuşak Yol İnisiyatifi’ni de yürüten Ulusal Kalkınma ve Reform Komitesi (NDRC) ile Ticaret Bakanlığı 28 Aralık 2020 tarihinde, “yabancı yatırım için teşvik edilen sanayiler” listesini yayımladı. Buna göre 480 sektördeki yüksek-kalite üretim ve üretim odaklı hizmetler, tercihli politika muamelesi gördü. NRDC bu kararlarla; Çin’in toplam vergi kazancının yüzde 20’sini, toplam istihdamın yüzde 7’sini ve toplam ticaret değerinin yüzde 40’ının yabancı şirketlerden sağlanmakta olduğunu kabul etti.

Çin’in yeni ekonomik dengeler için kontrollü ve seçici yatırımlara yöneldiği açıktır. Enerji sektöründe yatırım sağlayacak yabancı firmalar için tüm kısıtlamaların 2019’da kaldırılması öngörülmektedir. Enerji konusu özellikle Almanya için önemlidir. Diğer yandan yenilenebilir enerjide Çin üzerindeki baskının kalkması hususu (Paris İklim Antlaşması çerçevesinde) gündemdedir.

AB ile yatırım anlaşması, Çin’in pandemide 2020’nin 2. çeyreğinde toparlanma yoluna giren ekonomisine kaynak sağlayacak seçili yatırımları kurumsallaştırmak adına anlamlıdır. Öte yandan Batı ile ticari anlaşmaya varılabilmesi kapısının aralanması da öngörülen hususlardandır.

Trump dönemi boyunca en çok tartışmaya açılan başlıklar; ABD-Çin Ticaret Savaşı ve Transatlantik ilişkileridir. Trump’ın AB’ye tarife uygulaması ve Çin’i düşman ilan etmesi bu duruma örnektir. Trump, Çin’e karşı tarife hadlerinin artırılması yoluyla ekonomik çevrelemeyi öne sürmüştür.

Bu esnada AB, Çin’i kategorik olarak sınıflandırma yoluna gitmiş ve Çin’i şöyle tanımlamıştır:

*.Ortak hedeflerde müzakere ortağı,

*.Çıkarların dengelenmesinde ekonomik rekabet ülkesi ve

*.Alternatif yönetişim sahasında ise sistemsel rakip.

CAI Anlaşması ABD’nin 20 Ocak 2021’de Beyaz Saray’a geçmesi beklenen Joe Biden için bir rehber niteliğinde olabilir mi? Bilindiği gibi Biden seçim kampanyalarında müttefiklerle işbirliği yoluyla sorunları çözme stratejisini belirlemişti. Ancak yine de ABD açısından Çin “düşman” statüsünde olmaya devam edeceğinden, ekonomik olarak AB’den farklı çizgilerde sürecin geliştirilmesi yolunu işaret etmektedir. Çünkü ABD, Çin ile ilişkilerinde; jeostratejik meseleleri, küresel güvenliği ve silahlanma programlarını da dikkate almaktadır. Bu durumda ABD, AB ile Çin arasında varılan anlaşmayı dikkatlice inceleyecektir. Örneğin ABD tarafından Çin’e karşı AB ile konu edilebileceği, silah ambargosu ve Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) konusu vardır. Ancak bu kez de Brexit ile AB’den ayrılan İngiltere faktörü devreye girecektir. Hatırlanacağı üzere Çin 2014 yılında Avrupa ülkelerine AIIB’na kurucu üyelik teklif etmişti, özellikle İngiltere ve diğer 13 Avrupa ülkesi Obama yönetiminin baskısına rağmen buraya üye olmuşlardı. Şimdi Transatlantik boyutunda bu gibi konular yeniden tartışılacaktır. İşte ABD, bu noktada istemediği konularla ilgili AB ülkelerinden her birine ayrı ayrı yaklaşarak, AB’nin anlaşmayı uygulamasına etki edebilir. Zira CAI Anlaşması’nın AB üyesi ülkelerin her biri tarafından ayrıca kabul görmesi gerekmektedir. Bu durumda AB’nin başat aktörleri Almanya ve Fransa’nın karşı karşıya gelmesi beklenebilir.

Bu haliyle bile varılan AB-Çin Kapsamlı Yatırım Prensip Anlaşması liberalleşme, jeo-stratejik ve stratejik yönleriyle çok önemlidir. Bunun getireceği küresel etkileri merakla takip edeceğiz.

Gürsel Tokmakoğlu

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ