“Tanrı Kuzusu” Hz. İsa için kullanılan bir tabir olup İncil’de geçmektedir. Yuhanna 1/29’da Yahya Peygamber (Hıristiyan teolojisinde “Vaftizci Yahya”) “… İsa’nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: ‘İşte dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!..’” Hz. Yahya bu cümle ile Hz. İsa’nın kendisini insanlığa adadığını vurgulamış oluyordu. Günahsız olarak ve bir kuzu teslimiyetiyle kadere boyun eğip varlığını fedâ etme… Çünkü Allah onu dünyaya hükmetsin diye değil, dünya onun sayesinde kurtulsun diye göndermişti (Yuhanna 3/17).
Hıristiyan sanatında “Tanrı Kuzusu” imgesi geniş bir yer bulmuştur. Batı’da birçok müzede ayakları bağlanmış, boynunu uzatmış, kurban edilmek üzere bekleyen kuzu heykelleri, kabartmaları, resimleri mevcuttur. Sanatkârlar Hıristiyanlık doktrininden hareketle “Tanrı Kuzusu”nun derin teslimiyetini sembolize eden heykelini yaparlarken esasında onu “sessiz bir direniş”le betimlerler. Zira onun karanlığa karşı, ihânete karşı, günahkâr insanın ağır yüküne karşı bedenini fedâ etmesi güçsüzlük ve çaresizliğinden değildir, üstlendiği kutsal görevden ötürüdür… Bu imge Bach’tan Mozart’a, Samuel Barber’den Zbigniew Preisner’e pek çok klasik müzik sanatçısına ilhâm kaynağı olmuştur.
İlk insan, işlediği günâh sebebiyle Tanrı’dan ayrı düştü… Dünya o yüzden insanoğlu için gurbet yeridir. Herkes bu ayrılık yurdunda asıl vatanına ulaşmak için çaba harcamak zorundadır. Fakat tevârüs ettiği (kendisine miras kalan) ağır günâh yükü sırtını bükmekte, yolculuğunu zorlaştırmaktadır. İşte Hıristiyanlık inancına göre Hz. İsa bedenini fedâ ederek insanlığın sırtındaki bu yükü omuzlarına almış, insanların Allah’ın huzuruna arınmış bir şekilde ulaşmasının önünü açmıştır. Müslümanlar Allah’ın affına mazhar olmak için Hz. Muhammed’den nasıl şefâat dileniyor ve onu bir ümidin vâsıtası yapıyorlarsa Hıristiyanlar da yüzyıllardır “Dünyanın günahını kaldıran Tanrı Kuzusu! Bize merhamet et!” diye dua ederek aynı ümide el açıyorlar…
Peki bu yazının Harput’la alâkası ne?
İzah edeyim efendim…
Aşağıda bir fotoğraf görüyorsunuz. Bu, ismini bilemediğimiz Harputlu bir Ermeni sanatkâr tarafından 19. yüzyılda Harput’ta imâl edilmiş zarif bir gümüş vaftiz kâsesidir. Sanatkâr hemşehrimiz “Tanrı Kuzusu” kabartmasını gümüş kâseye öyle ince, öyle ölçülü, öyle ustaca işlemiş ki resmi büyütüp baktığınızda uzun uzun incelemekten kendinizi alamıyorsunuz. Hz. İsa’nın havârileriyle yediği son akşam yemeğinde kullandığı, çarmıha gerilişi esnasında da akan kanının içinde bulunduğu kabı temsil eden ve Harput’un kim bilir hangi kilisesinde uzun yıllar varlığını sürdüren bu “Kutsal Kâse” şimdi vatanından çok uzaklarda, Amerika Kongre Kütüphanesi’nde koruma altında…
Kâsenin üzerine Ermeni alfabesiyle iki yazı işlenmiş. 1863 tarihi taşıyan birinci yazıda kâsenin G.’den M.’ye hediye edildiği, M.’nin de bunu Y.’ye verdiği belirtilmiş. İkinci yazı ise 1901 tarihinde kazınmış… Orada da Y.’nin kâseyi H.’ye verdiği ifade edilmiş… Kütüphanenin Afrika ve Ortadoğu Bölümü’nde yer alan kâseyi oraya Aram Marsirosyan, Seta Northrup ve Sona Olson bırakmış.
1863’ten 2022’ye… 159 yıl…
Asırlar boyu nice medeniyetlere beşiklik etmiş, çan sesinin ezan sesini takip ettiği, ezanın çanı karşıladığı, İmam Efendi’nin Rahip Efendi’yle aynı mecliste görev aldığı, aynı cemiyette hizmette bulunduğu, insanlığın ortak mirası Harput’tan geriye kalan ne varsa darmadağın şimdi… Kütüphanelerin karanlık köşelerinde saklı bu şehrin kutsalları ise yüzyıllık yalnızlığımızın en hüzünlü şâhitleri olarak binlerce kilometre öteden bizi izliyor.
Günlerimiz gölge gibi geçerken üstümüzden, kâh bir mushaf sayfasında kâh bir kâse kabartmasında uzak hâtıraların esrârlı izlerini arıyoruz beyhude…