Türkiye, dünyadaki hızlı değişim ve dönüşüm noktasında çok farklı ve kritik bir rol üstlenebilecektir. Batı’nın çöküşü ve doğunun yükselişi ortasında, Türkiye, duruş ve tablosunu güçlü tutar ise mihver ülkedir.
Irak’taki belirsizlik, Suriye’deki olaylar, İran, Afganistan ve bölge ülkelerindeki yaşananlar, Türkiye’nin yaklaşımları ile şekillenebilir.
Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu, Avrupa Birliği, NATO derken bazı gelişmeler tehdidi içinde barındırmaktadır. Kendi iç bünyesinde, devleti, milleti ve tarihiyle bütünleşmiş, köklerinden beslenen Türkiye olumsuzlukları fırsata çevirebilir.
Komünizm ve kapitalizmin bitiş noktasında, manevi ve insani değerlere dönüş süreci iyi yönetilebilirse birçok kapı kendiliğinden açılacaktır.
“Siyasi küreselleşme, esas itibariyle, günümüz dünyasında siyasi güç, otorite ve yönetim biçimlerindeki yapısal dönüşüm olarak tanımlanabilir. Günümüzde, nüfuz alanını tüm dünya olarak kabul eden “küresel siyaset” anlayışının giderek güçlendiği görülmektedir (Bayar, 2013: 28).”
Küreselleşmede siyasi boyut, günümüz dünyasında siyasi güç, otorite ve yönetim biçimlerindeki yapısal dönüşüm olarak tanımlanabilir. Günümüzde, nüfuz alanını tüm dünya olarak kabul eden “küresel siyaset” anlayışının giderek güçlendiği görülmektedir. Bu durum, geleneksel siyaset anlayışından farklı bir yapıyı yansıtmakta, küreselleşmenin çok aktörlü yapısına işaret etmektedir. Bir başka deyişle, “küresel siyaset”, küreselleşmenin dört temel aktörü olan ulus devlet, devletler üstü kurumlar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının karşılıklı etkileşimi sonucunda şekillenmektedir
Siyasi anlamda küreselleşme aslına bakılırsa dünyanın bütünleşmesi, sınırların silinmesi, insanların çeşitli yollardan birbirine daha çokyakınlaşması ve dünyanın giderek ‘bir dünya’ haline gelmesidir.
Ekonomik küreselleşmenin sonucu olarak ortaya çıkan siyasi küreselleşme, ekonomik ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak devletin otoritesini azaltmıştır. Küreselleşme sürecinde devlete düşen en önemli işlev; uluslararası plandaki tehdit ve olanakları hesaba katarak ulusal bir strateji belirlemek ve yönlendirmek,milli sınırların önemini yitirmesi, ulus devletin ekonomi üzerindeki denetiminin yavaş yavaş ortadan kalkmasına neden olmuştur. Bunun yanında uluslararası terörün canlanmasına neden olmuştur. Türkiye’de yabancı ülkelerinde yoğun desteği ile faaliyet gösteren pkk buna örnektir. Artık terör şehirler arası değil ülkeler arası çalışmaktadır. Afrika da gerçekleşen bir terör olayın emri Ortadoğu ülkelerinden gelebilmektedir.
Siyasi küreselleşme en çok ABD’nin işine yaramıştır. ABD okyanusun öbür tarafından kendisini hiç alakadar etmeyen konulara müdahil olmuş hatta bu olayları bahane ederek müdahalede bulunmuştur. Afganistan, Irak savaşını bunlara örnek gösterebiliriz. Son zamanlarda yaşanan Batı dünyasınca Arap Baharı olarak nitelendirilen ve Arap ülkerini zincirleme olarak takip eden bu olaylarda ABD’nin siyasi küreselleşme kavramını çok iyi kullandığının göstergesidir. Arap Baharının gerçekleştiği ülkelerdeki ile aynı yönetim anlayışlarına sahip olan Suudi Arabistan, Kuveyt gibi devletlerin Arap baharından etkilenmemesinin nedeni olarak iktidarlardaki kral ailesinin ABD yönetimi ile olan sıkı dostluğu olabilir mi?
Siyasi küreselleşme aslına bakılacak olursak tek merkezli, tek sistemli, homojen bir dünya meydana getirmek asıl amacıdır. En çok emperyalist devletlerin işine gelir.
Uzun vadede baktığımızda siyasi küreselleşmenin önünü görememekteyim. İnsanlar yaratılışı gereği bir çok farklılıklarla dünyaya gelir. Yetiştiği kültür farklıdır, dili farklıdır, dini farklıdır, düşünce yapıları farklıdır, yaşadığı coğrafya farklıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı dünyadaki siyasi sınırların kalması pek mümkün değildir. Sınırlar kalmasa da şu bir gerçek ki farklı toplumlar bir birbirlerinden ilerleyen zamanlarda daha çok etkileneceklerdir.
Türkiye ise siyasi küreselleşmenin karşısında milli değerlerine, özüne sahip çıkarak karşı koyabilir. Engellenmesi imkansız bu siyasi küreselleşmeden millet olarak bilinçli olmamız halinde zararlarını minimum oranda hissedilecektir.
Türk toplumunun beğeni ve ilgi alanlarının, özellikle son yıllarda, ciddi bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçtiği söylenebilir. Bunun yansımalarını rahatlıkla görebiliriz.
“Günümüz dünyasının temel niteliğini yansıtan küreselleşme olgusu, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda son dönemlerde yaşanan hızlı bütünleşme ve benzeşme sürecini ifade etmektedir. Bu süreçte dünya ölçeğinde hızla esen değişim rüzgârları, her alanda olduğu gibi siyasal yapılarda da köklü bir dönüşümü beraberinde getirmiş, bu dönüşüm gerek uluslararası sistemde ve gerek ulusal ve uluslararası düzeylerde yeni yönetişim modellerini kaçınılmaz kılarak, ulus-devletin geleneksel yapısında ve yetki ve işlevlerinde bir farklılaşmaya yol açmıştır. Uluslararası örgütler (hükümetler arası, Hükümetler dışı), çok uluslu şirketler ve bireyler, henüz devletin yerini almamalarına karşın, uluslararası ilişkilerde devletlerin muhatabı olabilmektedirler (Hidayet, 2010: 171)”.
Küreselleşmeye dahil olmak ve bunlardan yararlanabilmek oldukça önemlidir. Küreselleşme başarılı bir şekilde dahil olmuş olanlar, dünyada hiçbir sorunun olmadığı, rahat yaşamların sürdüğü ülkelerdir. Küreselleşmeye ayak uydurmaya çalışan gelişmekte olan ülkeleri gelecekte büyük bir tehlike beklemektedir. Bu süreçte tabiat zarar görür, inşalar yabancılaşır, kültürler unutulur. Fakat bir gün geri dönülecek bu unutulanları geri kazanılacağı düşünülse de pek bu mümkün olmayacaktır (Öztürk, 2008:21).
Tüm bunlardan batının eşitlikçi bir dünya düzenine hazır olmadığı görülmektedir. Küreselleşme ekonomide, siyasette, kültürel alanda hep batı yönünde ve tek boyutlu bir gelişim göstermiştir (Öztürk, 2008: 20).
Küreselleşme karşısında Türkiye, küreselleşmeye dahil olma ve küreselleşme karşıtlığında 70’li ve 80’li yıllarda etkili bir plan programa sahip değildir. O Yıllarda küreselleşmeye dahil olmada ve karşı olmada bilinçsizce davranılmıştır. Düşünülmeden, plan ve program geliştirilmeden küreselleşme ile mücadele edilmeye çalışılmıştır. Başarıya ulaşılamayınca derinleşen bir kriz dalgası olarak geri dönmüştür. Küreselleşmenin, bu dalgalarına karşı koyamayan Türkiye, edilgen olarak uyum sağlama sürecine girmiştir.Ancak 2000’li yıllardan itibaren ülkemiz dünya küreselleşme stratejilerine ayak uydurduğu özellikle siyasi küreselleşmede uzman kadrolarla bu oyuna büyük bir maharetle dahil olduğunu memnuniyetle görmekteyiz.
Türkiye tarihinin, zengin kültürel birikiminin ve jeopolitik durumunu en iyi şekilde kullanarak küreselleşmeyi kendi lehinde kullanmalıdır. Küreselleşmeden etkilenen değil de etkileyen bir ülke olmalıdır
AV. KEMAL ÇELEBİ
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
GÜNDEM
14 gün önceGENEL
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024ELAZIĞ
21 Kasım 2024ULUSAL
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024