(Eşim Bayram Duran’a ait olan bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.)
Yıllardır Elazığ’da yaşayan fakat Elazığlı olmayan biri olarak sizlerle Elazığ’ı konuşmak istedim.
Türkiye’nin neresinden gelirseniz gelin, Elazığ’a ayak bastığınız anda arkadaşlığı, dostluğu, misafirperverliği çok net bir şekilde görürsünüz.
Elazığlılar genellikle Elazığ’da yaşamaktan sürekli şikayet etseler de, ‘’gezilecek bir yeri yok ailemizle nereye gideceğiz’’ diye serzenişte bulunsalar da, bir Elazığlı, daha Kömürhan köprüsünden geçmeden özlemeye başlar Elazığ’ı… Kömürhan köprüsünü geçer geçmez de dinleyeceği türkü ‘’Kar mı yağmış şu Harput’un başınadır.’’
Bir Elazığlı Elazığ’ı karşılıksız sever, çıkarsız sever aslında… İstanbul takımını tutmak hevestir ama ‘’Elazığsporu tutmak bir şereftir’’ pankartı açar Atatürk stadında… Yardımseverdir gakkoşlar… Hele ki gurbette ise hemşehrisi için yapamayacağı şey yoktur gakkoşun…
Kadınlarının kıymetini bilir el üstünde tutarlar. 8 köşe kasketini, yumurta topuk ayakkabısını, bordo beyaz renklerini 7 cihana tanıtmıştır Elazığlı…
Buram buram tarih kokar Harput’u… Dışarıdan gelen misafirler Balak Gazi heykeli altında çay içirilmeden rahat edilmez… İnce belli cam bardaktan çaylar yudumlanırken, yukarıdan Elazığ’ı seyretmenin zevki yok mu? Hiçbir şeye değişilmez, bir de gece karanlığı çökmüşse…
Aslında her yerdedir Elazığlı. Bazen TBMM başkanıdır, bazen emniyet teşkilatının en başında, bazen askeriyede üst düzey komutan, bazen de büyük bir ilde validir.
Hangi ile giderse gitsin mutlaka birbirlerini bulurlar. Sımsıkı sarılırlar, harçlıklarını paylaşırlar. Esprili, konuşkan, merttirler. Sevdiler mi adam gibi severler…
Dillere destan mutfağı vardır Elazığ’ın… Sırını, Harput köftesi, içli köftesi… Dünyanın hiçbir yerinde olmayan restoran işletme alışkanlığı vardır. Bir porsiyon yemek siparişinin yanında 4-5 çeşit salata gelir…
Yaklaşık 6 yıl önceydi. Bahar mevsimi, eşimle bodrum da tatildeydik. Akşam yürüyüşü yapıyorduk. Sokaklar bomboştu. Sahil kenarında bir çay bahçesine oturduk mola vermek için… Biraz espri birazda dil alışkanlığından olsa gerek ‘’Gakko 2 çay ver bize cam bardakta olsun’’ diyince garson gülümsedi… Ağabey nerelisin sen dedi. Aslında Elazığlı değilim ama hem gakko kelimesi yerde kalmasın, hem de Elazığ’ı çok sevdiğimden olsa gerek Elazığlıyım dedim. ‘’Ağabey bir dizi yaptı sizin Elazığlılar dizi saatinde sokaklar bomboş herkes diziyi seyrediyor bak’’ dedi. Karşılıklı tebessüm ettik.
Elazığ’da yaşayanların, Yaz aylarında denize girmek için çok uzak yerlere gitmesine de gerek yoktur, kışın kayak sporu için Uludağ’a da… Sivrice gölünün serinliği, Kayak merkezinin güzelliği görülmeye ve yaşanmaya değerdir…
Elazığlı gelenek göreneklerine de çok bağlıdır. Türkiye’nin birçok yöresinde yok olmaya başlamış sağdıç, yenge geleneğini, sünnetlerde kirveliği hâlâ devam ettirmektedir.
Dolsun şamdanlara mum,
Olsun ergenler sıra,
İnsin davula tokmak,
Başlasın çayda çıra…
Diyerek başlayan halk oyununu, tüm dünya bilmektedir. Çayda çıra ile gelin damat geldiğinde başlayan halayın başı olmak her gencin hayalidir aslında… Gırnata sesi duymaya görsün Elazığ gençleri vay… Vay… Vaaaayyy… Diye başlar hemen halaya.
İyi niyetli ve saftır Elazığlı. Fıkralara bile konu olmuştur. Hem gülersiniz, hem de artık yok olmaya yüz tutmuş saflığa şaşırırsınız.
En sevdiğim fıkra da şudur: Kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçen bir teyzeye, polis; ‘’Teyze nereye gidiyorsun’’ diye seslenince ‘’Densüze bak… Sağan ne eltime gidiim herifin haberi var’’ demiş.
Sözün özü sevmişiz bir kez Elazığ’ı… Elazığ’ı anlatmaya ne sayfalar yeter ne de kelimeler… Elazığ anlatılmaz, yaşanır aslında…
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
GÜNDEM
3 gün önceGÜNDEM
5 gün önceELAZIĞ
13 gün önceULUSAL
19 gün önceGÜNDEM
20 gün önceELAZIĞ
24 gün önceULUSAL
07 Ekim 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.