Eskiye rağbet olsa bit pazarına nûr yağardı…ifâdesini hep kapitalizmin sömürü sloganı olarak, şuuraltına hitâb gibi algılamışımdır.
Zihin dünyası ile zihniyet, zihniyet ile şahsiyet ve kimlik inşâsı arasında bir korelasyon var…
Zihni alt yapı, üst yapının temelidir, bu alt yapının/temelin toplumun istikbâli hedefine matuf bir plân doğrultusunda inşâsı ise çok önemlidir. Temelsiz bir yapı ancak baraka olarak nitelendirilir. Tıpkı kökü yüzeye yayılmış bitki gibidir ki, kasırga bir yana bir fırtınada bile kökünden sökülebilir…
Temelsiz, estetikten yoksun eğreti gece kondu mimarî nasıl gözü yorarsa; kökü, kökeni sağlam olmayan eğreti kimlik(sizlik) de gönlü ve zihni öylece yorar…
Kimlik ve kişilik inşâsında kültürün ve medeniyetin rolü bu açıdan çok değerlidir.
Kadim medeniyyet ve kültür harcı ile şekillenmiş bir kimlik kültürel kasırgalara, depremlere dayanabilirken, yoz/popüler kültür ile inşâ edilmiş şahsiyyet bir kibrit ile kolayca tutuşan samanın alevi hükmünde olur.
O eski diye yaftalanıp küçümsenen ve fakat asla eskimeyen, (eski) zihin dünyasının şekillendirdiği irfân ile maruf insanlar nerde; yeni diye zokalanmaya çalışılan günü birlik temelsiz ve köksüz popüler kültürün kulu kölesi insan nerde…!
Hani zaman zaman insanda zuhur eden yakışıksız bir durum için söyleriz:
“nerde o adam gibi adamlar, o eski münevverler, o eski adamlar…”
Evet, nerdeler ?
Onları yetiştiren muhiti mi kaybettik, aileyi mi, yoksa örgün/yaygın eğitim metodolojimiz mi makas değiştirdi ?
İşaret buyurulan o erdemli, övülmüş ahlâk timsâli şahısların zihin dünyasını şekillendiren neydi ?
Meyve ağacını saran karıncayı öldürmeyen zihin dünyası sahipleri varmış eskilerde, bugün daha çok kazanmak uğruna zirai alanlara böcek öldürücü (insektisit, pestisit)leri hem de kanserojen olduğunu bile bile fütursuzca püskürten zihin dünyası sahipleri onların yerini aldı…
Yeri gelmişken bir minicik canlının, karıncanın hayat hakkına hürmete dair bir hikâyeyi alıntılayalım:
“Kanuni Sultan Süleyman, devlet işlerinden arta kalan vakitte sarayın bahçesinde ağaç yetiştirmekle meşgul olurmuş. Bir zaman yetiştirdiği meyve ağaçlarını karıncaların sardığını görmüş ve meyve ağaçlarına zarar veren karıncaların itlaf edilip edilmemesi, karıncaların istilâ ettiği ağaçların kesilip kesilmemesi hususunu devrin Şeyhülislâmı Ebussuud Efendi’ye şairâne bir dil ile sormuş;
Dırahta ger ziyan etse karınca
Günâhı var mıdır ânı kırınca?
(Eğer karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır?)
Ebussuud Efendi Kanuni’ye aynı şiirsellikle cevap verir:
Yarın Hakk’ın dîvânına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.
★★★
Bugün fil cüsselilerin karınca cüsseliyi ezmesi olağan, ezmemek için adımlarını ayarlaması olağan dışı geliyorsa, bir yerlerde bir eksiklik var demektir !
Benden sonrası/ötekisi tufan anlayışının hâkim olduğu bir toplumda; herkes ve şeye bana ne kazandırır defolu bakışının hâkim olduğu bir muhitte; ne yazık ki sürekli kaz-tavuk alış verişine dayalı muamelât üzerine inşâ edilmiş bir zihin dünyasının dışa vurumuna şahit olunur.
Toplumun niteliğinin belirleyicisi olan kadîm kültür, tecrübe, bilgi ve idrâkta yücelik olursa; o toplumun bireyleri erdemli, övülmüş ahlâklı diger-kâm, medenî olmak içün yarışırlar…
Değilse; ötekileştirme, rekâbet, predatörizm, iğneleme, küçümseme, sömürme, ezme vb. kalıplara sahip bu (insan görünümlü) mahlûkâtlar birbirleriyle başbaşa itiş-kakış teritorite kavgasıyla günlerini geçirip dururlar…
Bu mukayeseli örnekleri çoğaltmak mümkün.
Yine de, kadim kültür ve medeniyyet ile beslenmiş insanî zihin dünyasının inşâ ve ihyâsı içün gayretkeş olanlar da var ki, iyiki varlar !
Prof.Dr.Suat KIYAK
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ