Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Küresel Eğilimler (2040) dokümanını yayımladı. Bu dokümanda yapılan inceleme neticesinde ortaya konan dört senaryolu tabloya bakınca akla şu geliyor; ABD bir hesap sonucu ortaya çıkan senaryoların durumuna göre çıkarına en fazla hizmet edecek olanının gerçekleşmesi için stratejisini yönlendirecek ve hedefler belirleyip uygulayacak. Akla başka bir husus daha geliyor, buna şüpheci yaklaşım diyelim. Bu şüpheci yaklaşım gereği, ABD ileride olabilecek küresel eğilimleri ortaya koyarak, hasımları ile mevcut ve olası ortaklarının seçeneklerini yönlendirmek istiyor olabilir. Ne dersiniz?
Bu tarz çalışmalar esasen küresel bakış, amaç ve beklenti ile ilgilidir. ABD bu tarz bir dokümana Uluslararası Eğilimler (International Trends) de diyebilirdi, önceleri olsaydı böyle olabilirdi. Ortaya konan bakış açısı çerçevesinde düşünürsek, “ABD’nin bundan böyle tüm vizyonu küreselcidir,” demeliyiz. Bu da Joe Biden’ın misyonuna uygun düşen bir yaklaşımdır.
İncelemeye bakılırsa, küresel ısınma, pandemi, gibi halen küresel etkisi olan konular var. Bu noktada sorgulayıcı olalım: Örneğin Covid-19 üç yıl önce yoktu ve böyle bir dokümanı hazırlayacak olanlar küresel manada sadece iklim değişikliği ile yetineceklerdi. Bu konu hatırladığım kadarıyla yoğun bir biçimde on beş yıldır dünya gündemindedir. Bu konuda öne çıkan isimlerden biri de eski başkan yardımcısı ve adaylardan Al Gore. Ancak biz gördük ki üç yıl içinde dünyada hemen herkes küresel (temel olarak sağlık ama beraberinde ekonomik ve sosyal içerikli) bir sorunla uğraşır oldu. Acaba bu salgın sorununun küresel yaklaşım için ilgilileri güdüleyen somut bir konu olması dikkat çekici değil mi?
Sonuçta iklimler ve virüsler derken, ABD de dünyaya mesajını şöyle veriyor olabilir: Küresel düşünmek zorundasınız! Bu bakış açısı ister istemez küresel kararlar vermeyi gerektiriyor. Ancak sizce buradan bir yola gidilmesi gerekmiyor mu? Yayımlanan Küresel Eğilimler’i okuyunca bunu da görüyoruz. Konu sosyolojik hesaplar ve mega-kentler. (Bu konuyu 2011’den bu yana yoğun bir şekilde inceliyorum, yazılarımı inceleyebilirsiniz.) Küresel bazı vakıflar ve kurumlar özellikle dünyayı bu yöne göre hazırlayacak zemin çalışmaları yapmaktadırlar. Şimdi görülüyor ki, ABD, 2021 yılında Joe Biden yönetimi ile birlikte bu hususu politik olarak senaryolarına koyacak seviyede getirmiş durum. Bu belirgin bir sonuçtur.
Dünyada nüfus hareketleri kentlerde daha fazla nüfusun yığılmasını doğuruyor, buradan da mega-kentler dokusu, bunların küresel çapta bir ağ olarak birbirine eklenmesi hususu önem kazanıyor. Küreselleşmenin bu denli etkili bir ağ ile bütünleşmesi beraberinde teknolojinin getirdiği yeni gereç, usul ve anlayışlarında kullanımı öngörmekteydi ki bu da IV. Sanayi Devrimi ile gerçekleşmiş oldu. Amaç bu devrimin yaşam içinde yaygınlaştırılmasıdır. Daha fazla kentleşme demek, mega-kentlerin kendi arasında bir küresel yönetim ile bağlanması, yeni yönetsel politikaların belirlenmesi gibi önemli bir hususu içeriyor. İşte temel tartışma konusu da bu olmaktadır.
Sosyal, politik, teknoloji, vs. diyoruz ama esasen şu husus unutulmasın; burada asıl hesap edilen konu, küresel ekonomik gücün yönetimidir. Bu yeni yönetim biçiminin hâkim kesimler tarafından kabul edilmesi gerekiyor ise acaba ABD gibi, Çin, Rusya, Hindistan, Avrupa ve benzeri uluslararası güçler bu küresel gelişmeye ne diyecekler? Politik yönetim erkleri bir konu, ancak sosyal ve ekonomik gelişmeleri yönlendirmek başka bir konudur. Bugün ABD küresel çapta dünyayı ikna etmek mi istiyor diye sorabilirsiniz veya gidişat doğal olarak tarif edildiği gibi, ben de buna göre hazırlanmalı mıyım, şeklinde sorabilirsiniz.
ABD’nin incelemesi ile ileri sürdüğü Küresel Eğilimleri (2040) senaryolarına bakalım:
Senaryo-1, Demokrasilerin Rönesansı: 2040 yılında dünya, ABD ve müttefikleri tarafından yönetilen açık demokrasilerin yeniden dirilişinin ortasındadır. ABD ve diğer demokratik toplumlarda kamu-özel sektör ortaklıkları tarafından desteklenen teknolojik gelişmeler küresel ekonomiyi dönüştürür, gelirleri artırır ve dünya çapında milyonlarca insanın yaşam kalitesini iyileştirir. Bütün bunlar hızla gelişme demektir. Yükselen ekonomik büyüme ve teknolojik başarı dalgası küresel zorluklara cevap verilmesini sağlar, toplumsal bölünmeleri kolaylaştırır ve halkın demokratik kurumlara olan güvenini tazeler. Çin ve Rusya’da yıllarca artan toplumsal kontroller ve izleme yöntemleri, önde gelen bilim adamlarını ve girişimcileri bezdirir, bunlar ABD ve Avrupa’da sığınma talebinde bulunurlar.
Senaryo-2, Dünyanın Sürüklenmesi: 2040 yılında, uluslararası kurallar ve kurumlar olduğu gibi, uluslararası sistem yönsüz, kaotik ve istikrarsızdır. Çin gibi büyük güçler, bölgesel oyuncular ve devlet dışı aktörler tarafından büyük ölçüde sorunlar görmezden gelinir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri, daha yavaş ekonomik büyüme, genişleyen toplumsal bölünmeler ve siyasi felçten muzdariptir. Çin, Batı’nın özellikle Asya’daki uluslararası etkisini genişletmek için yaşadığı sıkıntılardan yararlanır, ancak küresel liderliği üstlenme iradesine ve askeri gücüne sahip değildir, iklim değişikliği ve gelişmekte olan ülkelerdeki istikrarsızlık gibi birçok küresel sorunu büyük ölçüde çözümsüz bırakır.
Senaryo-3, Rekabetçi Birlikte Yaşam: 2040 yılında ABD ve Çin ekonomik büyümeye öncelik verirler ve sağlam bir ticaret ilişkisini yeniden kurarlar, ancak bu karşılıklı ekonomik bağımlılık, siyasi etki, yönetişim modelleri, teknolojik hakimiyet ve stratejik avantaj üzerindeki rekabetin yanında mevcuttur. Büyük savaş riski düşüktür ve uluslararası işbirliği ve teknolojik yenilikler, gelişmiş ekonomiler için yakın vadede küresel sorunları yönetilebilir hale getirir, ancak daha uzun vadeli iklim zorlukları devam etmektedir.
Senaryo-4, Ayrı Yaşamlar: 2040 yılında dünya, çeşitli büyüklük ve güçlere sahip çeşitli ekonomik ve güvenlik bloklarına bölünmüştür. ABD, Çin, AB, Rusya ve birkaç bölgesel ve kendi kendine yeterli güç unsuru, dayanıklılığa ve savunmaya odaklanırlar. Bilgi ayrı ayrı siber-egemen yerleşim bölgeleri içinde akar, tedarik zincirleri yeniden yönlendirilir ve uluslararası ticaret kesintiye uğrar. Savunmasız gelişmekte olan ülkeler, bazıları başarısız devletler haline gelmenin eşiğindeyken ortada kalırlar. Küresel sorunlar, özellikle iklim değişikliği öne çıkar.
Bu ileri sürülen senaryoları değerlendirelim:
Demokrasilerin Rönesansı senaryosu ABD’nin küresel hegemonyası manasındadır. Küreselleşmeyi bu şekilde geliştirebilir. Dünyayı politik olarak bu duruma doğru kanalize edebilir. Ancak gerçekleşmesi güçtür. Bu senaryo belki 2040 itibarıyla mümkün görülmese de daha sonrası için örneğin 2050 için cazip noktalarıyla öne çıkabilir. Bu nasıl olur? Eğer örneğin New York, San Francisco, Londra, Paris, Frankfurt, Pekin, Şangay, Mumbai, Hong Kong, Singapur, Seul, Tokyo, Canberra (ve küresel sermayeye, üretime ve tüketime fazlasıyla katkı veren diğer mega kentler, bunların sayısı 300’den fazla olacak diye ifade edilmektedir,) yönetsel bakımdan birbirlerine ağ olarak bağlı olurlarsa, yerel devletler ile olan bağlarının üstünde farklı bir yapıları olursa, o vakit sınırlar kendiliğinden yumuşak bir hal alır.
İlk bakışta Rekabetçi Birlikte Yaşam senaryosu en olası hal tarzı gibi görülüyor. Bu birlikte yaşamın esaslarını, ekonomik, sosyal, ticari, sanayi, finans, ilgili yönleriyle hukuk, bilim, teknolojik, gibi konular oluşturur. Bu dahi zamanla küresel mega-kentlerin öne çıkmasını temin ve tesis eder görünmektedir. Temel küresel güçlerin sağlam güvenlik bloklarıyla bir denge politikası izlemesi söz konusudur. Güvenlik endişesi bir şekilde dengelenince insanlık daha çok çıkarına yönelecektir ki bu da iç içe geçen yapılar demek olur.
Diğer her iki senaryo olan Dünyanın Sürüklenmesi ve Ayrı Yaşamlar ise kimseye kazandırmayacak sorunları büyütüyor. Kimseye derken bir anlamda da küresel sermaye güçlerinin de işine gelmeyeceğini söylemiş olmaktayız. ABD’nin ve onunla işbirliği halindeki güçlerin endişesi Çin’in kontrol edilemeyip küresel liderliği ele geçirmek istemesidir. ABD bu nedenle Çin’in kendiyle ve küresel güçlerle işbirliğine girmesi için gerekli doğal çıkarları sunması gerekmektedir. Hatta bazı noktalarda Çin’i çıkmaza sokup yönlendirmesi gerekecektir. Bu süreç yıpratıcı olabilir. ABD, Dünyanın Sürüklenmesi senaryosuna doğru kayacağına, Ayrı Yaşamlara doğru gidilmesini tercih edebilir.
Sonuç:
Joe Biden yönetiminin misyonunu iyi anlayamayanlar için bu Küresel Eğilimler (2040) dokümanı rehber olmalıdır. Zira 2021 başından itibaren ABD dış politikasından alınan sinyaller de bu yöndedir. Bu büyük oyunu görebilenler kendi alt senaryoları için çalışma yapmalıdırlar. Şimdiden Avrupa tereddütsüz ve vakit geçirmeksizin ABD yanına geçmiştir ve bu durum örneğin Rusya’nın dikkatinden kaçmamış olup Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da bu yöndeki açıklamasına neden teşkil etmiştir. Türkiye gibi OECD ülkeleri birçok fırsatı değerlendirebilir ama yeni fırsatlar yaratmak için de titizlikle politika üretebilir.
Gürsel Tokmakoğlu
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
GÜNDEM
14 gün önceGENEL
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024ELAZIĞ
21 Kasım 2024ULUSAL
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024