Osmanlı devrinde posta evrakı hangi aya aitse o ayın isminin yazılı olduğu çuvala doldurulur ve posta memuru o ayki posta evrakını adreslere götürür teslim ederdi.

Beldenin birinde görev yapan posta memuru cemaziyyelevvel ayına ait postaları dağıtır,  boş çuvalı posta idaresine teslim etmez  çuvalı keserek kendine bir iç çamaşırı diker ancak çuvalın üstündeki yazıyı yıkar, yazı çıkmaz.

Çamaşırları yıkanıp ipe kuruması için asıldığı bir gün, evinin önünden geçen bir tanıdığı üzerinde cemaziyyelevvel yazısı ve tarihi olan bu iç çamaşırını görür.

Bir süre sonra bu posta memuru görevde yükselir,  zengin bürokratlar arasında arz-ı endam eyler.

Bir gün dost meclisindeki sohbette konu döner dolaşır eski posta memuruna gelir.

Çamaşır ipindeki posta çuvalından yapılan iç çamaşırını bilen birisi:

-“….’nın şimdiki hâline bakmayın siz, ben onun cemaziyelevvelini bilirim.” der ve bu şahsın devlet malını zimmetine geçirdiğini gösteren hadiseyi anlatır.

★★★

Amerika’ya 1400’lerin sonunda ayak basan Kristof Kolomb’un seyir günlüğünden bir alıntıda şu ifadeler var:

“… Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silâhları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar, ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silâhları yok. Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahibi olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar. Elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz… “

Yukarıdaki ifadelerin sahipleri bu kadar saf ve temiz o insanlara, kızılderililere bakın ne yapmışlar !?

1500’lü yıllardan 1900’lere kadar kuzey amerikadaki 4.5 milyon, güney amerikadaki 10 milyon kızılderiliye, vahşice ve toplu katliamlar yaparak  genosit uygulamış, inka ve aztek medeniyyetlerini yok etmiş, çiçek hastalığı ile enfekte battaniyeleri onlara dağıtıp toplu ölümlerine sebep olmuş olanlar işte bu medeni(!), hümanizma savunucusu vahşi batılılar değil mi ?

Yine afrikalıları zincirleyip de amerika kıtasına köle olarak götüren de avrupalı köle tacirleri…afrikayı sömürgeleştirme  çalışmaları sırasında afrika yerlilerinin eline incil tutuşturan, sonra onların doğal zenginliklerinin üzerine çökenler de yine medeni geçinen batılılar değil mi ?

Vietnamda 4, Kore’de 3, Afganistan’da 1.5, Kamboçya ve Laos 1 milyon, Irak’ta 1 milyon insanı öldüren, Japonya’nın iki şehrine atom bombası atarak yüzbinlerce insanı buharlaştıran, kalanları da radyasyon etkisiyle sakat bırakan abd değilmiydi !

Ortadoğuyu petrol için kan gölüne çevirenler de yine bunlar…

İki yüzlü, demokrasi havariliği maskesi ile girdikleri yerlerde zulüm, tecavüz, gasp ve işkenceden öte nam ve şanı olmayan, sahte hümanizma savunucusu vahşi batının cemaziyyelevvelini  ortaya dökmek, aynaya bak aynaya demek gerek…

Kristof Kolomb ile amerikaya taşınmış avrupa hapishanelerinin hırsız ve arsız mahkûmlarından da yukarıda kısaca bahsedilenlerden başka bir şey beklenebilir mi ?

Azîz milletimizin şanlı tarihi, asırlar boyunca hükümrân olduğu coğrafyalarda; adâlet üzere yönetim  ve  insanı önceleyen örneklerle dolu… vahşi batının, sömürgeci emperyalistlerin, lobi ve diasporalara teslim yöneticilerinin,  özetle cemaziyyelevvelini iyi bildiğimiz batılıların, kendi tarihlerine bakmaları, bu manada genositi ağızlarına bile almamaları gerekir…eğer bakacaklarsa; anadolumuzda, taşnak ve hınçak ermeni çetelerinin yaptıkları katliamlara bakmalılar vesselam…

Prof.Dr.Suat KIYAK

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ