MARADONA, BİR FUTBOL SANATÇISI
494 okunma

MARADONA, BİR FUTBOL SANATÇISI

ABONE OL
Nis 2, 2021 14:04
MARADONA, BİR FUTBOL SANATÇISI
0

BEĞENDİM

ABONE OL
 

Keban’da geçen çocukluğumda genel uğraşlarım yüzme, kitap okuma ve en önemlisi mahalle aralarında, okul bahçelerinde futbol oynamaktı.

Çocukluğumdan anımsadığım hayran olduğum futbolcular Gökmen Özdenak, Metin Kurt, Yasin Özdenak, Metin Yıldız, Kayganiç gibi oyunculardı. O dönemde dünyada adı yeni yeni duyulan biri daha vardı ki bu futbolcu ötekilere hiç benzemiyor, çalım, pas, oyun zekası ve karizmatik adı ile dikkat çekiyordu. Diego Armando Maradona.

Evet, çocukluğumdaki Maradona, kendini geliştirerek dünyanın en önemli kulüplerinde oynadı, dünya kupasını kazandı, gittiği sıradan takımlarda bile büyük işler yaptı. 25 Kasım 2020 tarihinde de ölüm haberini alınca içimde bir üzüntü oluştu…

Maradona, birtakım skandal sayılacak işleri, özellikle İtalyan ve Latin mafyası ile ilişkileri, kokain bağımlılığını bizlere unutturacak yeteneği, dünya üzerindeki milyonlarca yoksula durumlarını unutturan, onu neredeyse kutsallık seviyesine taşıyan (Adını taşıyan bir kilise bile kurulmuştu) ise olağanüstü yeteneğiydi.

 

Bir solak olarak benim yeryüzünde gördüğüm en büyük solaklar Michel Platini, Cevad Prekazi, George Hagi gibi büyük oyunculardı ama Maradona deyim yerindeyse bir futbol sanatçısıydı.  Gittiği her takımda seyircileri kendine hayran bırakan, -öyle ki 1990’da İtalya’da, İtalya-Arjantin maçında, maçtaki tüm İtalyan seyircilerin Arjantin’i desteklediği bir maçı bile anımsıyorum- onunla sevinip onunla üzülen milyonlar vardı. Memleketi Arjantin’de ise bu sevgi bir aşk halini almıştı, belki de Arjantin tarihindeki gelmiş geçmiş en büyük insandı.

1960’ta Arjantin’de Buenos Aires’te beş çocuklu İtalyan göçmeni yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan Maradona’nın Diego olan adı, Hz. İsa’nın on iki havarisinden biri olan Aziz James (Yakup) adından geliyordu. Ki, James adının bilindiği üzere Müslümanlıktaki karşılığı “Yakup” olduğundan, ileride kimileri onun “seçilmiş biri” olduğuna inanacaktı.

Küçük yaşlarda dikkat çeken ve keşfedilen Maradona, 16 yaşını doldurmadan ilk profesyonel maçına çıkmış o maçta bile büyük dikkat çekmişti. Çok zaman geçmeden milli takıma çağrılmıştı.

Onu en çok tanıtan ise, Meksika’daki 1986 Dünya Kupasında, Güney Kore, İtalya ve Bulgaristan’la aynı grupta yer alan ve çok sıradan bir kadroya sahip Arjantin’i tek başına sırtlamasıydı. Beş gol ve beş asistle Maradona, ülkesini bu gruptan çıkarak ve tüm turları geçerek şampiyonluğa taşırken tüm dünya onu tanımış, birçoklarınca gelmiş geçmiş en büyük futbolcu ilan edilmiş, Pele’den de üstün olduğu söylenir olmuştu.

Turnuvada, çeyrek finalde İngiltere maçı ise bugün bile dillerdedir. İngiltere ve Arjantin arasındaki kriz halini almış Falkland Savaşı’ndan birkaç yıl sonra karşılaşan ve gergin bir havada geçen maçta Maradona iki gol atmış ve bu iki gol de çok konuşulmuştu. İlk golde, onun anlatımıyla “biraz Tanrı’nın eli, biraz Maradona’nın kafası” varken altmış metre sürerek, beş altı İngiliz futbolcu ve kaleciyi geçerek attığı ikinci gol ise dünya tarihinin en güzel gollerinden biriydi ve neredeyse bir sanat yapıtı idi.

Maradona o günkü gollerini şöyle anlatıyor:

Bu maç bizim için bir final gibiydi. Çünkü bir takıma karşı değil, bir ülkeye karşı kazanmış olacaktık. Maçtan önce futbolun Falkland Savaşı’yla ilgisi olmadığını söyleyip duruyorduk, ama orada birçok Arjantinli çocuk ölmüştü; onları kuş yavruları gibi öldürmüşlerdi. Bu bir rövanş olacaktı, sanki Malvinas’ın intikamını alacaktık. Yaptığımız röportajlarda hepimiz, bunları birbirine karıştırmamak lazım; futbol ve politika ayrı şeylerdir filan diyorduk, ama yalandı hepsi, düpedüz yalan! İşte bunun için, sanırım attığım gol, golden öte bir şeydi…”

“Bazen, ilk attığım, elimle attığım gol daha çok hoşuma gidiyor. o sıralarda söyleyemediğimi şimdi söyleyebilirim artık, o dönemde golü ‘Tanrı’nın eli’ diye açıklamıştım. Ne Tanrı’sı yahu! Basbayağı Diego’nun eliydi ve sanki İngilizler’in arka ceplerinden cüzdanlarını yürütüyordu. Kimse farkına varmadı: Kendimi bütün gücümle fırlattım. Bu kadar yükseğe nasıl zıpladım, bilmiyorum. Sol yumruğumu ve kafamı geriye attım, kaleci Peter Shilton anlamadı ve arkadan gelen Terry Fenwick itiraz eden ilk kişi oldu. Bir şey gördüğünden değil, zıplayarak kaleciyi nasıl aştığımı anlayamadığından. Yan hakemin orta yuvarlağa gittiğini görünce, babamın bulunduğu tribüne koştum, bağırdım. Bizim ihtiyar (Carlos Bilardo) beline kadar sarkmıştı, golü kafamla attığımdan emindi! Sol yumruğumu golü kutlamak içinmiş gibi yukarda tutuyor, bir yandan da hakemlerin nerede olduğuna, bir şeyden şüphelenip şüphelenmediklerine bakıyordum. Hiçbiri bir şey anlamamıştı. İngilizler protesto ediyordu, Valdano da parmağını dudaklarına götürmüş, ‘Şşşt’ yapıyordu bana, hastanedeki hemşire fotoğrafları gibi.”

Ardından yarı finalde Belçika’ya iki gol atmış, bu maçta da bir pozisyonda altı Belçikalı oyucuyu karşısına aldığı an ise futbol tarihinin en unutulmaz fotoğraflarından birini ortaya çıkarmıştı. Arjantin onun liderliğinde finalde de Almanya’yı 3-2 yenerek şampiyon olmuştu.

1986 Dünya Kupası’nın en iyi oyuncusu seçilen Diego Armando Maradona, ardından İtalya Seri A’da da inanılmaz bir iş yapıp, hiçbir yıldız oyuncusu olmayan Napoli’yi de tek başına lig şampiyonluğuna götürmüştü. 1989 yılında da onun önderliğinde UEFA Kupasını alan Napoli 1990’da yine İtalya şampiyonu oluyordu. Milan, İnter, Juventus gibi dev takımları geçerek alınan bu şampiyonluklar da neredeyse dünya kupası kazanmak kadar değerli işlerdi.

Bir ay sonra Dünya Kupası yine İtalya’da başlamıştı. 8 Haziran 1990’daki açılış maçında Arjantin, Kamerun’a yenilerek kötü bir başlangıç yapsa da finale yükselmiş ama finalde Almanya’ya yenilerek ikinci olmuştu.

Sevilla macerası sonrası 1994’te doping nedeniyle dünya kupasından men edilmiş, hepimizi üzüntüye boğmuş ve bizleri kendisi izlemekten mahrum bırakmıştı.

Maradona, gerçekten inanılmaz sol ayağıyla, kendisine hayran milyonlarca sıradan insana büyük düşler gördüren bir yıldızdı. Eğitimsiz, varoşlardan gelmiş bir geçmişinden dolayı dev bir yükün altında kalmıştı. Özellikle acımasız cuntanın ezdiği Arjantinliler için bir umut, yaşama bağlılık demekti. Bu durum İtalya’nın en yoksul kentlerinden Napoli’de de gerçekleşmiş ve Napolililer yoksulluklarını, geri kalmışlıklarını unutmuş, zengin kent takımlarına karşı zafer kazanmanın büyük mutluluğunu tatmışlardı.

O, filmlere, belgesellere, kitaplara, şarkılara konu olmuş ise de özellikle Asif Kapadia’nın 2019 tarihli “Diego Maradona” belgeselini izlemek gerekiyor. Yine Emir Kusturica’nın 2008 yılında çekilmiş “Maradona” belgeseli de çok etkileyicidir.

Spor spikeri Ercan Taner, Napoli’de TRT için anlattığı Napoli-Bordeaux maçı sonrası basın toplantısında, iki kulağında pırlanta küpeleriyle oturan Maradona’ya soru sormadan önce kendini tanıttığında “Türkiye” sözünü duyar duymaz onun “Oooo, Turco, Kemal Atatürk” dediğini aktarıyor.

Hemşehrisi Ernesto Che Guevara ve Kübalı Fidel Castro’ya karşı büyük bir hayranlığı olan Maradona’nın bedenine kazıttığı iki dövme de (sağ kolunda Che Guevara, sol baldırında ise Fidel Castro) bu ikisinindir.

25 Kasım 2020 tarihinde yitirdiğimiz, bir futbol sanatçısı, bir futbol devrimcisi olan Diego Armando Maradona sporseverlerin yüreklerinde yaşayacak artık. Toprağı bol olsun.

Avukat Cem BAYINDIR

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

 

 

Lütfen Paylaş
 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.