Çanakkale savaşında; 3. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük yemek listesinde; 1. Gün: Sabah üzüm hoşafı, öğle yok, akşam yağlı buğday çorbası, 26. Günde sabah kahvaltısı yok, öğle yok, Akşam üzüm hoşafı şeklinde bir menü sunulmuştur. Bu menünün Çanakkale savaşına ait olmadığını, Irak cephesine ait olduğu söylenmiş ve Çanakkale cephesinde askerlerin iaşe sıkıntısı çekmediği; Mehmet Çevik ve Yavuz Selim Çeloğlu’nun Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Dergisinde “Çanakkale Cephesi’nde Türk Ordusunun İaşe ve İkmal Faaliyetleri” başlığıyla yayınlanan çalışmaları ile dile getirilmiştir.
Ancak; Çanakkale savaşlarında askerlerin çektiği sıkıntılara dikkat çekmek amacıyla salgın öncesi; kurum kuruluşların yemekhanesinde ikram edilen çorba ve üzüm hoşafının amacı ve gerekçesi hatırlatılınca, bu ikram anlam ve içerik açısından hoşuma gitmemiş değildi. Aşure ikramı vb ikramlar da bu anlamda Allah rızasını kazanmak, ikram ve paylaşma kültürünü sevincini arttıran önemli bir gelenektir.
Toplumlar halkından uzak tabana inmeyen, ne dediğin bilmeyen siyasetçilere geçmiş dönemlerde dersini vermiştir. Geçmişte ve hali hazırda, ana muhalefet partisinin, iktidar partisinin ekonomi ve tarım başta olmak üzere son dönemlerde bariz bir şekilde görülen ivme ve performans düşüklüğü ne rağmen, iktidara gelememesinin nedenlerinden biri toplumsal hafızada bıraktığı geçmiş tek parti döneminin yanlış politikalardır. Özellikle kamuya ait işletmelerin satışına yönelik ana muhalefetin milli duruş ve söylemlerinin halkın gözünde değer bulmaya başladığı iktidara göz kırptığı da aşikardır.
Üniversite eğitimim sırasında; ziyaret ettiğim İstanbul ve İzmir’de Anadolu’ dan gelen üniversiteli bir öğrenci olarak, “Bosna Hersek’te Sırpların katliam yaptığı, Çeçenistan’da Müslümanların katledildiği, Güneydoğu’da PKK’nın kadın, çocuk, asker demeden hainliklerine hainlik eklediği” dönemlerde; sahil lokanta ve kafelerinde insanların kahkahalarını ve umursamaz tavırlarını gördüğümde acaba başka ülkede mi yaşıyoruz, milli ve manevi duyarlılık sadece bize has bir tutum mu diye düşünmemek elde değildi. Aynı düşünceyi; Elazığ depremi sırasında evsiz ve barksız insanları görüp içimiz yanarken “Ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanının Palandöken’e tatile gittiğinde” de yaşamıştım. Bu düşüncem; insanların özgürlüğüne veya eğlencesine kastım olduğunu düşündürmesin. Sadece o dönemde ki hüznümüzün, bize öğretilen düşünme ve yas tutma iç dünyamızın manevi olarak dışa yansımasıydı. Sadece bizler değil, 90’lı yıllarda ki emperyalistlerin hüzünlü yıllarda halklara çektirdiği ıstıraplara o dönemin sosyalist ve komünist olarak adlandırılan öğrenci kesimi de ezilen kendi görüş ve düşünceleri doğrultusunda ki hüzünlerini farklı bir pencereden yaşayabiliyorlardı. Gelişen süreçte halkın Refah partisini iktidara getirmesinin yegane temelinde de yoksullaşan halkın tepkisi ile başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Büyükşehirlerde ki Refah Partisi’nin kazandığı belediyeler ve onların başarılı çalışmalarıydı. Bu başarıda metropollerde Mikro Anadolu hüznünün manevi yansıması anlayışı yatıyordu. Devam eden süreçte bir şiir okumanın ödettiği bedeller Anadolu halkının gönlünde “Ocağı tütsün, sönmesin ümit” mısrasının tecellisiydi. Halkın göz yaşları ve duası ile iktidar olunduğu gerçeği aşikardı. Halen o dönemin belleği ve hizmet kültürü ve yere değen diz kapaklarının izleri, milletin kalbinde gözünde itibar görmeye devam ediyor ki iktidar partisi yıllardır ülke yönetiminde söz sahibidir. Maalesef unutulmaya yüz tutan bu izleri; en son Ayasofya’nın açılışındaki iradede görmek nasip olmuştur.
Ancak; Cenabı Allah; yüce kitabının İbrahim suresinin 7. Ayeti kerimesinde “Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” Şeklinde insanlığı uyarmıştır. Bu uyarıdan payını almayan hiçbir toplum ve yönetim iflah olmamıştır.
Geçen gün Ana muhalefet partisinden Engin Altay’ın “Millet aç midesine sadece kuru ekmek giriyor” sözüne AK parti Denizli milletvekili Şahin Tin “O zaman aç değiller” diye cevap vermesinin üzerinde durulması ve irdelenmesi gereken bir söz olduğu aşikardır. Çok talihsiz bu sözün sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmadığı, zaten salgın koşullarında sıkıntıda olan halkın tasvip etmediği ve tabiri yerindeyse kulaklarına bile inanamadıkları cinsten. Bu nedenle mecliste bir günlüğüne “ Kuru ekmek yeme” etkinliği düzenlenerek halktan kopmuş siyaseti yeniden kendine getirme imkanı tanınır. Yoksa yoksul halkın kuru ekmek üzerine “sadece bir bardak belediye gazozu” içmesi yeterli gelecektir.
Sonuç olarak ister gaf olsun, ister ağızdan çıksın yukarıda da bahsettiğimiz halkın gerçeklerinden uzak olan söylemlere ve politikalara tekrar bir ayar verilmesi sosyal devletin bir gerekliliğidir. Yoksa iktidarı iyi günlerin beklemediği görünmektedir.
İyi günler dilerim.
Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ
GÜNDEM
3 gün önceGÜNDEM
5 gün önceELAZIĞ
13 gün önceULUSAL
19 gün önceGÜNDEM
20 gün önceELAZIĞ
24 gün önceULUSAL
07 Ekim 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.