DOLAR 32,3326 0.25%
EURO 35,0475 -0.23%
ALTIN 2.282,820,25
BITCOIN 22834881,06%
Elazığ
°

16:44

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Murat At

Murat At

20 Şubat 2021 Cumartesi

ELAZIĞ’da KAYBOLAN TARİH ve CANLANAN HATIRALAR

ELAZIĞ’da KAYBOLAN TARİH ve CANLANAN HATIRALAR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçen yazımızda, son dönemlerde, Elazığ’da hızla gelişen kentsel değişimin, geçmişte imgesel özellikler gösteren birçok öğenin de günümüzde önemini yitirmesine sebep olduğundan, bu durumun kent kimliğimizin de kaybolmasına neden olduğundan bahsetmiştik. Elazığ’da kentleşme ile birlikte önemini kaybeden imgelerden biri olan Beyaz çeşme hakkında da kısada olsa bir tarihçe yazmış, kent kimliğimizi kaybetmeme adına şehrimizi planlarken tarihsel, sosyal ve kültürel imgeleri de göz ardı etmememiz gerektiğini anlatmıştık.

Bu gün ise sizlere, oldukça kısa sayılabilecek bir geçmişte yok edilen bir imgemizden bahsedeceğim. Elazığ’ın ilk belediye hizmet binası. Ve o yıllarda, binanın çevresinde yer alan iş yerleri hakkında, kısada olsa, bilgiler verip hatıralarımızı tekrardan canlandıracağız bu yazı vesilesi ile.

1937 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün Elazığ’a gelişi sırasında “büyük bir eksiklik” olarak not edilmiş ve Elazığ ilk belediye hizmet binasına, 1946 yılında kavuşmuştu. Postane Meydanı’na bakan ve yaklaşık 2000 m2 bir alan üzerine kurulu olmakla birlikte bodrum, giriş ve 1. Kattan oluşan 1946 yılında yapımı tamamlanarak, ilk defa dönemin Belediye Başkanı Ahmet Karakaya tarafından kullanılmaya başlanan Elazığ Belediyesi hizmet binası.

Elazığ başkaymış o dönemlerde. Ahde vefanın, sadakatin, samimiyetin, karşılıklı saygı ve sevginin olduğu, bir başka deyişle, has Elazığ çağalarının var olduğu dönemmiş.

Belediye binasının sağında yer alan şimdiki İş Bankası’nın yeri, kahvehane imiş. Sabahçı kahvesi olarak ta bilinen kahve, o günlerde, Muallimler kahvesi diye anılırmış. Foterli Mustafa Amca (Mustafa Aydoğdu) diye biri işletirmiş kahveyi. Muallimler Kahvesi, öğrenci kesiminin ikinci adresi konumundaymış. O dönemin öğrencileri şöyle ifade ediyorlar; “1965 öncesi bizim lisedeyken müdavimi olduğumuz kahveydi. Okuldan kırdığımız günlerde öğretmenlere yakalanmadan tavla ve domino oynamaya bayıldığımız günler”.

Muallimler Kahvesi, anlayacağınız, o yıllarda herkesin gidebildiği, hatta çalışanlarının bile bu günlerde hala unutulmadığı, önceleri şef garsonluğunu oldukça esprili bir kişilik olan Garson Şerif’in yaptığı, sonradan bu görevi şimdilerde rahmetli olan Hanifi isimli kardeşimize devrettiği, büyük bir kahvehaneymiş. Halen daha o yılları hatırlayanlar, Garson Şerif’in yaptığı esprileri anlatmadan duramıyorlar. Ne yazık ki günümüzde yok.

1960’lı yıllarda Muallimler Kahvesinin sağında ise, şimdiki 1. Noterin olduğu yerde, Servet Tuna’ya ait olduğu söylenen terzi dükkanı, onun sağında ise, şimdiki Ziraat Bankası’nın olduğu yerde, Zekeriya Temizsu’nun işlettiği, 24 saat faal olan, Belediye fırını yer alıyormuş. Belediye fırını, o yıllarda, Karadenizli Lazların çalıştığı bir fırınmış. Bu fırın, açık ekmek çıkartmaz, francala ekmek yaparmış, yani bizim bildiğimiz somun ekmek. Fırının yanı ise Vali Beyin evinin bahçe duvarıymış. Şimdiki Ziraat Bankasının doğu köşesi yani eski Murat Turizm yazıhanesinin karşı köşesi.

Ziraat Bankası, o yıllarda, belediye hizmet binasının alt katında yer alıyormuş. Banka şimdiki yerine taşınınca bu kısımda dükkanlar açılmaya başlamış. Yeni Karamürsel Mağazası, İGS Mağazası, Orjin İskender, Tuğrul Kitabevi hatırladığım dükkanlardan bir kaçı.

Muallimler Kahvesinin hemen yanında ki sokağın ( şimdiki Şehit Yüzbaşı Tahir Caddesi) içinde ise Kilis Kebabevi (halen daha aynı yerde), onun bir üstünde ise o yıllarda açık şarap ve ispirto satan Simon’un dükkanı varmış.

Belediye hizmet binasının altında, o yıllarda genelde ecnebi filmlerin oynadığı, meşhur Saray Sineması yer alıyordu. O yıllarda sinemalarda iki film birden vizyona girerdi Elazığ’da. Hiç unutmam; sinema biletlerinin üzerinde film yerli ise yerli birinci ve ya yabancı film ise ecnebi birinci yazardı genellikle.

Saray Sineması’nın karşısında ise Öğretmenler Lokali yer alıyormuş. Girişte küçük bir bahçesi olan ve genelde üye olan öğretmenlerin gittiği bir yermiş. Aynı zamanda THK’nun da yeriymiş burası.

Ve meşhur Postane Meydanı! Belediye hizmet binasınn da tam karşısı haliyle.

Bu kısımda taksi durağı varmış o yıllarda. Genelde Chevrolet veya Elazığ ağzıyla şavrole taksiler yer alıyormuş bu durakta. Birde gazozcu Mehmet Abimiz varmış. Sattığı gazozlar soğusun diye kovanın içerisine buz koyar, suyla doldurur ve gazoz şişelerini de bu kovanın içerisinde bekleterek soğuturmuş. Sonrada satışa sunarmış tabi, şişesi 15 kuruştan.

Sonradan Postane Meydanı; belediyenin otobüs durağıydı. Şehrin bir çok mahallesine buradan belediye otobüsleri kalkardı. İşte bu yıllarını bende çok net hatırlıyorum. Sabah okula gider, öğlen sonu ise bu meydana gelirdim. Teksas, Tommiks, Zagor, Mandrake gibi çizgi romanlarla, bu meydanda tanıştım, o yıllarda. Bazen satın alırdım bazen de 5 kuruşa kiralar, meydandaki polis çay bahçesinin duvarının üzerinde oturup, okurdum onları. Harika yıllardı…

Ve gelelim konumuza.

Sonradan eklenen 2. Katla birlikte toplam 4 kattan oluşan eski belediye hizmet binası, 60 yılı aşkın bir süre, Elazığ’a ve Elazığ Belediyesi’ne hizmet etti. Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu’nun 2004 yılında göreve gelmesinden sonra ise eski belediye hizmet binası yıktırılarak yerine büyük bir alışveriş merkezi yapıldı, dokuz katlı ve otoparklı.

Elazığ Belediyesi hizmet binasının restore edilmemesi ve yıkılması, herkes gibi, beni de derinden etkilemişti o zamanlar. Çünkü, yukarıda da bahsettiğim gibi, bu gibi yerler bir çok hatırayı da barındırıyor bünyelerinde. Geçip giden gençlik, kaybolan anılar, dile gelen sokaklar ve bir bir saydığımız mekanlar.

O belediye binasının yıkılıp yerine şimdiki çirkin beton yığını yapılacağına, restore edilip müze ev yapılsaydı ve El-Aziz’ in kültür değerleri bu evin içinde sergilenseydi olmaz mıydı? Diye sormadan da edemiyor insan.

Saygılarımla…

MURAT AT

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

Devamını Oku

YA TUBTUB VE BONCUK’UN AHI ÇIKARSA!

YA TUBTUB VE BONCUK’UN AHI ÇIKARSA!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sosyal medyada gezinirken yapılan bir paylaşım beni derinden etkiledi. Elazığ Belediyesi Hayvan Hastanesi ve Geçici Bakım Evine bırakılan ev hayvanları, bir hafta sonra tekrardan teslim alındıklarında ortaya çıkan durum hiçte hoş bir durum değildi açıkçası.

Sosyal medya kullanıcısı Tuba Altun tarafından yapılan paylaşımı olduğu gibi paylaşıyorum. Buyurun hep beraber okuyalım. Paylaşımında şu ifadeleri kullanmış Altun:

“Kardeşim Ersin Altun’un kedisi Pamuk doğum yaptığında Tubtub ve kardeşi Boncuk dünyaya gelmişlerdi. 9 aydır kendi çocukları gibi bakıyorlardı. Evde birden çok kedinin bakımı zor olduğu için Tubtub ve Boncuk’ u Elâzığ Belediyesinin hayvan barınağına teslim etmelerini söyledim. Orada daha iyi olacaklarını düşündüm. Söylemez olaydım. Götürüp bıraktılar. Sonra abla biz dayanamıyoruz diyerek 1 hafta sonra almaya gittiler. Sepetin içinde iki kedimizi teslim aldık. Sağlam aldık diyerek de kâğıda imza attık. Eve geldiğimizde iki kedimizin de eskisi gibi olmadığını fark ettik. Boncuk patisini yere basamıyordu. Tubtub sadece yatıyordu. Sadece 1 hafta kaldılar orada. Veterinere götürüldü. Her türlü müdahaleye rağmen bugün kaybettik. Susuz kalmış ve enfeksiyon. Onlara Belediyenin barınağına götürmelerini söylediğim için kendimi suçlu hissediyorum. Nasıl bakıldıysa artık, yerinde duramayan Tubtub 1 hafta sonra öldü. Boncuk düzelmeye çalışıyor”

Peki, bu durumda suçlu kim?

O günahsızları Geçici Bakım Evine teslim edenler mi, Geçici Bakım Evi  çalışanları mı, yoksa bu Geçici Bakım Evini hayata geçiren Elazığ Belediyesi mi?

Hayvan beslemek hemen hemen herkese tatmini tarifsiz büyük bir zevk verse de ve hatta kedi beslemek dinimizce caiz olsa da yukarıda yaşanılan olay konuyu biraz daha derinlemesine düşünmemiz gerektiğini anlattı bize.

Evde birden çok hayvana bakmak zor olur düşüncesi ile “ nasıl olsa bakan birileri var”  diyerek Geçici Bakım Evine terkedilen kediler ne yazık ki bir hafta sonra alındıklarında hastalandıkları anlaşılıyor. Üstelik götürüldükleri veteriner hekim susuz kaldıklarını bu yüzdende enfeksiyon kaptıklarını söylüyor. Biri ölüyor diğeri ise hala yaşamak için mücadele ediyor.

Sormak istiyorum.

Acaba yapılan bu Geçici Bakım Evi Elazığ sokaklarında hayatta kalmaya çalışan, açlık ve hastalıklarla karşı karşıya olan kimsesiz sokak hayvanlarının sadece toplumdan uzak tutulması amacıyla kapatılacağı bir yer olarak mı görülüyordu şimdiye kadar?

Bu Geçici Bakım Evinde tutulan hayvanların iyi koşullarda yaşatılması, sağlık, beslenme, temizlik ve tutulma koşullarının iç hukuk kuralları ve uluslararası standartlarla uyumlu biçimde sağlanması gerekmiyor muydu?

Bu yükümlülük elbette ki bu Geçici Bakım Evini yapan Elazığ Belediyesi’ne aittir!  Bu Geçici Bakım Evi  sadece hayvanların hayatta kalabileceği yaşam koşullarının sağlanması gereken bir yer olarak düşünülemez. Çünkü burası aynı zamanda travma sonrası stres bozukluğu yaşayan, terkedilen, şiddet gören, tecavüze uğrayan, hasta, sakat özel bakıma muhtaç hayvanların da barınmak zorunda oldukları bir yerdir. Bu nedenle fiziksel tedavilerinin yanı sıra, psikolojik olarak da rehabilite edilmeleri, iyileştirilmeleri gereken yerler olarak görülmeli ve buna uygun davranılmalıdır. Geçici Bakım Evinde yaşayan hayvanların evlerimizdeki kedi ve köpeklerimizin duyduğundan “fazla” sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duydukları unutulmamalıdır.

Bir daha böylesine üzücü olayların yaşanmaması dileği ile.

Saygılarımla…

Murat AT

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

Devamını Oku

”BAŞ DÖNDÜRÜCÜ KAYA” ELAZIĞ’INI ”SESSİZ BİR HÜZÜNLE” SEYREDİYOR

”BAŞ DÖNDÜRÜCÜ KAYA” ELAZIĞ’INI ”SESSİZ BİR HÜZÜNLE” SEYREDİYOR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

III. Murat dönemi tapu kayıtlarında ”Baş Döndürücü Kaya” diye anılan Harput, 1834’te ”terk edilmeye” başlamış.  Baş Döndürücü Kaya’nın ”vilayet merkezi” nin de Mezire’ye (Elâzığ’ın halk arasındaki adı) taşınmasıyla, Harput’un  yamaçlarına kurulan  bu yeni yerleşim yerine akın akın göç etmeye başlamış insanlar.  Harput ise hala Elazığ’ını ”sessiz bir hüzünle” seyretmeye devam ediyor.

Elazığ bu günlerde ”imar rantına tutsak” politikalarla yakın tarihine ait özgün binalarını bile yok eden, acımasız bir betonlaşma altında… Merkez üssü Sivrice ilçesi olan, 41 kişinin yaşamını yitirdiği 6,8 büyüklüğündeki depremin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un koordinesinde, yıkılan veya ağır hasar gören evlerin yerine yapılması planlanan yaklaşık 20 bin konuttan inşasına başlanan 17 bin 800 konut hızla yükseliyor. Elazığ’da depremin ardından 77 bin bina incelenmiş ve toplam 4 bin 764 binanın ise yıkımı gerçekleştirilmişti.

25 Ocak 2021 tarihinde Yazıkonak’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla anma ve deprem konutları anahtar teslim töreni düzenlendi. Burada AFAD, TOKİ ve Kentsel Dönüşüm Genel Müdürlüğü işbirliğiyle yapımı tamamlanan 2 bin 517 konut hak sahiplerine teslim edildi. Ancak TOKİ tarafından kentin farklı noktalarında yapılan konutların şekli, boyutu ve mimari özellikleri halen daha tartışılmaya devam ediliyor. Yapılan konutların metrekaresinin küçük olmasından yakınılırken, binalardaki kat farklılıkları da ayrı bir tartışma konusu oluyor.

Oysaki Elazığ’a gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, düzenlenen törende vatandaşlara seslenerek, “Şimdi şurayı gördüğüm zaman Allah’ıma hamdediyorum. Gakgoşlar’a yakışan binalar yapıldı. Gelirken balkonlarda selamlayanlara sordum, kaç oda dedim; 3+1 dediler. Dua ediyorlar. Hamdolsun. Bütün mesele okullarıyla, camileriyle oturdukları daireleriyle onlara mutlu imkân hazırlamak bizim görevimiz.” açıklamasında bulunmuştu.

Peki, ne istiyor Elazığlı?

Vatandaşlar, çoğunluğu 90 m2’den düşük, az odalı ve birbirine yakın mesafedeki konutlarda yaşamak istemediklerini, yerinde dönüşümün yapılmadığını ileri sürüyorlar. Kültürel mimarilerinde, mutfak gibi alanların geniş olduğu, kırsal kesimden gelen misafirlerin ağırlanabileceği odaların da bulunduğu evlerin olduğunu; yeni yapılan konutların bu beklentilere yanıt vermediğini aktarıyorlar. . Bir katta 9 dairenin bulunduğu, koridorlarından iki insanın yan yana geçemediği yapıları siz nasıl Gakkoşlara layık görebilirsiniz? Diyorlar.

Gerçekten de öyle mi?

Gakkoşlara layık evler nasıl olmalıydı peki?

Gakkoşun Evi “yaşam koşullarına, doğa koşullarına ve de en önemlisi, çevre koşullarına uygun olmalıdır. Gakkoşun Evi hem konu komşuya ve hem de topluma saygılı olmalıdır. İklime uygun olarak yapılmalıdır. Evin içinde yazlık ve kışlık odalar mutlaka olmalıdır. Yazlık oda serin ve esintilere açık; kış odası ise kapalı ve iyi korunmuş olarak düzenlenmelidir. Gakkoşun Evinde her oda bir “mahrem”dir, mutfak ise geniş olmalıdır. Bu binalar koca koca beton yığıntıları şeklinde olmamalıdır.

TOKİ’nin yaptığı bu binalar vatandaşların dediği şekildeyse eğer gerçekten çok yazık olmuş derim ben. Düşünebiliyor musunuz, balkonsuz ve ruhsuz,  Gakkoşlara layık görülen bu evleri?

İçine giriyorsunuz, eskiden misafir odası dediğimiz salon, büyükçe bir odadan ibaretken şimdi küçülmüş minyatür olmuş. Bu odaya büfe sığsa, kütüphane sığmaz. Kanepe sığsa, yemek masasına yer kalmaz. Mutfak deseniz bir dolap kadar. Tam bir bunalım anlayacağınız. Hangi tencere nereye konulacak, hangi tava nereye sığacak, tabaklar nereye, bardaklar nereye konulacak?  Yatak Odası mı? O ise başka bir komedi olsa gerek. Yatak sığsa gardrop sığmaz, gardrop sığsa yatak sığmaz. Anlayacağınız, o evde misafir ağırlanması bir yana dursun bir yakınınız yatıya filan da gelemez. O mutfakta eskiden olduğu gibi öyle üç beş kişiyle yemek pişirmek ise imkânsız gibi bir şey hani.

Elde kalan son Elazığ evlerinin bulunduğu ”Kazım Efendi Sokağı” nın korunarak ”kültür ve sanat sokağı” şeklinde yaşatılması; Kapalıçarşı ‘nın onarılıp düzenlenerek ”ahşap çatılı özgün mimarisiyle” ömrünün uzatılması güzel şeyler olsa da anlayacağınız ”El – Aziz” bu gün hala, kabak çiçeği gibi, gitgide kaybolmaya da mahkûm gibi duruyor. ‘Baş Döndürücü Kaya” ise hala Elazığ’ını ”sessiz bir hüzünle” seyretmeye devam ediyor.

Saygılarımla…

MURAT AT

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

Devamını Oku

ELAZIĞ’ın KAYBOLAN DEĞERLERİ ve BEYAZ PAHAR (BEYAZ ÇEŞME)

ELAZIĞ’ın KAYBOLAN DEĞERLERİ ve BEYAZ PAHAR (BEYAZ ÇEŞME)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Çaydaçıra, Harput, Gazi Caddesi, Kapalı Çarşı, İstasyon caddesi, Postane meydanı, İzzetpaşa Cami ve Öğretmen evi Elazığ’ın en önemli nirengi noktalardır. Bu yerler, Elazığ’ın gerçek kent kimliğini de oluşturan imgelerdir.

Elazığ’da kentsel dokunun zaman içinde değişimiyle farklı imgeler ve nirengi noktaları ortaya çıkmaya başlamıştır. Yeni sayılabilecek bir zaman diliminde ortaya çıkan Hazar dağlı kavşağı, Tofaş kavşağı, Park 23, Akgün gibi kent kültürü ile yoğrulmamış imgeler, yeni nirengi noktaları olarak hafızalarımızda yer edinmeye başlamıştır. Meydana gelen bu kentsel değişim, geçmişte imgesel özellikler gösteren birçok öğenin de günümüzde önemini yitirmesine neden olmuştur. Bu durum; kent kimliğinin de kaybolmasına neden olmaktadır

Elazığ’da kentleşme ile birlikte önemini kaybeden imgelerden biri olan Beyaz çeşme veya nam-diğer Beyaz Pahar (Ak Pahar)  da bunlardan biridir. Pahar; efsunlu demektir, yani şifalı. Daha başka bir ifadeyle şifalı su, efsunlu pınar anlamlarına gelmektedir. Azerbaycan’da da ayni şekilde kullanılır. Pahar diye…!

Elazığlı olup ta Beyaz Pahar’ı bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Beyaz Pahar; Birinci Harput Caddesi ile İkinci Harput Caddesi’nin kesim noktasında, tam karşısında Kıbrıs Şehitliği ve onun yanında da çeşmeye yakın Kavun Meydani vardı. Yukarısında Kortikoğlu Çeşmesi,  aşağısında Ebe Seher Çeşmesi, Seko Mahallesinde ise Terzi Puharı yer alıyordu. Akıl Hastanesi, İmam Hatip Lisesi, ilkokulum Gazı İlkokulu (şimdilerde ortaokul ancak eski bina yok), Devrim Ortaokulu ( sonradan 100.Yıl Ortaokulu),Süryani Kilisesi ve sonradan yapılan Özel Hastane ise diğer nirengi noktalarıydı bizim için.

Çeşme, o bölgede oturanlar için çok özeldi bir zamanlar. Hemen hemen herkes evinin adresini tarif ederken Beyaz Çeşme’nin orada oturuyoruz derdi. Halen daha şahsen ben öyle tarif ederim adresimi eşime, dostuma ve akrabalarıma. Çeşme demek; o dönemin çocukları için;  Harput, bağ, Şüşnaz, dut bahçesi, üzüm, kiraz, oyun, babaanne, dede demekti biraz da.

Beyaz Çeşmeyi 1863-1867’li yıllarda İzzet Paşa’nin yaptırdığı söylenir. Beyazçeşme; Elazığ’ın tarihçesinde yer alan önemli birkaç yapıttan biridir. 1863 yılında Harput Valiliğine Ahmet İzzet Paşa tayin edilmiştir. Ahmet İzzet Paşa’nın valilik yaptığı dönemde Harput’ta büyük gelişmeler olmuştur. Bunlardan en önemlisi Harput şehrinden aşağı ovaya doğru yaşanan göçün en son noktasına gelinmesidir. Ahmet İzzet Paşa memlekete büyük hizmetlerde bulunmuş, bir cami (İzzetpaşa Camii) ve birçok çeşme ve yol yaptırmıştır.

Harput Valisi Hacı Ahmet İzzet Paşa döneminde yeni bir hükümet konağı inşa edilmiş, bu vilayet konağının inşası yanında birde Beyazçeşme ile aynı adı taşıyan ve aynı mimari tarzda çeşme inşası da gerçekleşmiştir. Bu çeşme ne yazık ki günümüzde yıktırılmıştır.

Bir zamanlar çeşmeden geçilmezdi, Elazığ’da. ( Günümüzde de Karaçalı çeşmelerimiz var fakat ben imge olan çeşmelerimizi kastediyorum.) Özer Çeşme, Akpınar Çeşmesi gibi. Akla gelen her mahallede susamanız, düşüp elinizi yüzünüzü kirletmeniz sorun değildi. Hemen her sokakta bir çeşme vardı nasılsa…

Beyaz Çeşme’den önceleri su, yola bakan taraflarından, sağlı – sollu akardı. Sonradan sadece çarşı yönüne akıtılır hale getirdiler. Harput’a bakan kısmında ise Pancarlık eteklerinden gelen suyun dağıtımını yapan bir haznesi vardı. Sacdan kapaklı idi ve burada altı yedi yerin tıkamaçları vardı… Yani bir nevi dağıtım merkezi idi.  Eskilerden rivayet, hatta öyle su gelirmiş ki bazen arkadaki düzenekten sular fazlasıyla akarmış.  Hatırladığıma göre Ebe Seher’in evinin önüne, Nevzat İspir’in evine, Emin Oto İşhanı’na, Yüksel Hamamı’na ve şimdi aklıma gelmeyen sokak aralarındaki birçok çeşmenin suları da bu kısımdan dağıtılırdı.

Evlerde o zamanlar ne yazık ki su yoktu. Çeşmeden doldurulan sular kovalarla (sitillerle), tenekelerle ve bidonlarla evlere taşınırdı. Su almak için sıraya girilir, saatlerce sıranın gelmesi beklenirdi.

Rivayete göre deve kervanları da gelip Beyaz Pahar’da su içermiş… Harput’a giden kervanlar orada soluklanırlarmış. Harput Bağlarından Mezire’ye (Elâzığ’ın halk arasındaki adı) meyve ve sebze getirip, meydanda satıp, bağlarına dönen bağmancıların buluşma noktasıymış. Burada birbirlerini bekler, beraberce bağlarına dönerlermiş.

Başta da dediğim gibi sonradan meydana gelen kentsel değişim, geçmişte imgesel özellikler gösteren birçok öğenin de günümüzde önemini yitirmesine neden oluyor ve olmaya da devam ediyor.  Beyaz Pahar bunlardan sadece biriydi. Elazığ kent kimliğimizi kaybetmeme adına şehrimizi planlarken tarihsel, sosyal ve kültürel imgeleride göz ardı etmemeliyiz diye düşünüyorum ben.

Saygılarımla…

Murat AT

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

Devamını Oku

DİLE KOLAY TAM ALTI YIL

DİLE KOLAY TAM ALTI YIL
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Acı haberi önceki gün gece yarısı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar duyurdu kamuoyuna. “10 Şubat 2021 günü başlatılan Pençe Kartal-2 harekât bölgesinde faaliyetlerimiz devam ederken, yoğun çatışmaları müteakip kontrol altına alınan dün bir mağarada yapılan aramalarda alıkonulan 13 polis, Asker ve MİT görevlilerinin naaşlarına ulaşılmıştır” ifadelerini kullandı Hulusi Akar açıklamasında.

İşin acı ve dayanılmaz tarafı ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklama oldu.

Açıklamasında Bakan Soylu “6 yıl önce PKK tarafından kaçırılan, Kuzey Irak’ta alıkonulan 13 evladımız, alçakça, kalleşçe şehit edildi. Bunun üzerine hala PKK’yı aklamaya çalışan pislikler var. PKK ile aynı açıklamaları yapmaktan utanmayan, aynı yalanlara sahip çıkan haysiyetsizler var. Evlatlarımıza ve ailelerine çektirdiklerinin hesabı soruldu, sorulacak. Murat Karayılan’ı yakalayıp bin parçaya bölmezsek bu millet ve şehitlerimiz yüzümüze tükürsün.” İfadelerini kullandı.

Dile kolay tam Altı yıl.

Peki; PKK elindeki esir askerlerin yakınları bu geçen altı sene zarfında hiç mi başvuruda bulunmadı?   Hiç mi evlatlarının sağ salim dönüşleri için yardım istemedi? Devlet yetkilileri bu geçen süre zarfında hiç mi bir girişimde bulunmadı? .  Açılım sürecinde teröristlerce kaçırılan ve o günden bu tarafa altı yıldır esir tutulan bu devlet görevlileri neden kurtarılmadı? Yıllardır aileler bağırıyor, niçin hiçbir şey yapmadınız?  Neredeydiniz?

İçimiz yanıyor gerçekten. Acımız büyük.

Bu satırları yazarken aklıma rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir anısı geldi.

Tunceli’de terör örgütü PKK tarafından kaçırılan gencin babasına, “oğlunu bulursa Muhsin Başkan bulur” telkini verilir.  Acılı baba Muhsin Yazıcıoğlu’na oğlunun “terör örgütü tarafından kaçırıldığını” söyleyip yardım ister. Yazıcıoğlu babaya oğlunun bulunacağına dair söz verir. Yazıcıoğlu; HADEP’in Meclis odasının kapısında korumalarının yanında Ahmet Türk’e elinde kaçırılan gencin ismi yazılı notu uzatır Türk’e, “Bir kaç saat içinde bu genç teslim edilmez ise Ahmet Bey seni alırım” ifadelerini kullanır. Olayın üzerinden bir saat geçmeden Muhsin Yazıcıoğlu Meclis lokantasında yemek yediği esnada Tunceli valisinden telefon gelir.  Vali, “Başkan genci teslim ettiler” der.

Siz merhum Yazıcoğlu gibi de mi yapamadınız? Ne açılımı unuttuk, ne de yapanları. Şehitlerimizin adına soruyorum bizi neden kurtarmadınız?

Boş naraları bir kenara bırakın. Lafla da peynir gemisi yürümüyor ne yazık ki! Bu güne kadar elinizin altında olan Apo katilini iki parça yaptınız mı ki şimdi de kalkmış “Murat Karayılan’ı yakalayıp bin parçaya bölmezsek bu millet ve şehitlerimiz yüzümüze tükürsün” diyorsunuz?

Ancak sayın bakan Süleyman Soylu bu açıklamasıyla tarihe ciddi bir not düşmüş oldu. “Yapmazsak, yüzümüze tükürün” dedi.  Ben notumu aldım. Eğer bu dediğini gerçekleştirirse ellerinden öperim. Sonra Karayılan’da paketlenip kucağınıza verilirse, bin parça çok ta hadi iki parçaya bölünmeyip,  ona da Apo gibi hizmetkârlar verilip beslenirse haşa, yere tükürürüm ama sözünü de yedin derim…

Son olarak diyeceğim;  Şehitlerimizin mekânı cennet olsun, ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun.

Elbette ne onlar, ne alçak terör örgütü PKK’nın yaptıkları unutulmayacak.

Saygılarımla…

MURAT AT

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

ŞEHİTLERİMİZ

1-Şehit ERHAN PEKÇETİN

2-Şehit AYDIN GÜNEL

3-Şehit SEDAT YABALAK (Mersin/Anamur)

4-Şehit VEDAT KAYA (Mardin)

5-Şehit SEMİH ÖZBEY (Malatya)

6-Şehit HÜSEYİN SARI (Kahramanmaraş)

7-Şehit MEVLÜT KAHVECİ (Eskişehir/Mihalgazi)

8-Şehit SEDAT VARDAR (Bingöl)

9-Şehit ÜMİT GICIR (Kırıkkale/Delice)

10-Şehit ADİL KAVAKLI (Osmaniye)

11-Şehit MÜSLÜM ALTUNTAŞ (Şanlıurfa/Halfeti)

12-Şehit SEDAT SORGUN (Erzurum)

13-Şehit SÜLEYMAN SUNGUR (Siirt)

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.