height="132" />
Kitap Analizi: Huzursuzluğun Kitabı 

Kitap Analizi: Huzursuzluğun Kitabı 

ABONE OL
Şub 8, 2022 17:33
Kitap Analizi: Huzursuzluğun Kitabı 
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Herkese merhaba,

Huzursuzluğun Kitabı adlı romanında kişinin ruhsal gelgitlerini, çıkmazlarını, kendi içinde yaşadıklarını oldukça başarılı bir dille okuyucuya anlatan Pessoa, bu romanında okuyucuyu ister istemez iç dünyasıyla karşı karşıya getiriyor. Pessoa’nın bu kadar etkileyici dille anlatmasının yanında kitabın çevirmeni Saadet Özen’i de gözden kaçırmamak gerekiyor. Kitabı okuduğumuzda böylesine soyut kelimelerle bürünmüş romanı çok başarılı bir şekilde çevirdiğini fark edebiliyoruz.

Pessoa’nın ölümünden sonra ortaya çıkan yazılarından ve günlüklerinden toplanan ‘’Huzursuzluğun Kitabı’’ durum öyküsü ve otobiyografi olarak nitelendirilebilecek bir romandır. Bu nedenle; insanın yaşadığı olayları değil, yaşanan olaylara karşı hissedilenleri okuyucuya aktaran bir kitap diyebiliriz. Pessoa ise bu kitabı tanımlarken ‘’Bu kitap hiç hayatı olmamış bir adamın biyografisidir’’ diyor. Yani yazarımız aynı zamanda kitabın ana karakteri.

Kitap yaklaşık 700 sayfadan oluşuyor ama yazara göre bu kitap upuzun bir şikayet. Roman; kendini, insanı, insanlığı sorgulayan kişilere göre adeta bir başyapıt. Roman bir mektupla başlıyor ve Pessoa bu mektubu arkadaşına gönderiyor. Arkadaşı ise 6 hafta sonra intihar ediyor. Mektubun gönderilmesinden kısa süre sonra arkadaşı intihar ettiyse bu mektupta ne yazıyor olabilir, inceleyelim. ‘’Dipsiz bir bunalımdayım bugün – hepsi bu. Sözlerimin saçmalığı halime tercüman olsun.’’ diyerek mektubuna başlamış, ‘’Tam olarak delilik sayılmaz bu halim, ama delirenler herhalde kendilerine acı veren şeye teslim oluyordur, ruhundaki sarsıntılardan yavaş yavaş zevk almayı öğreniyordur – hissettiklerim de buna pek uzak sayılmaz doğrusu. Hissetmek ne renktir acaba?’’ diyerek mektubuna son veren Pessoa’nın aslında oldukça karamsar bir ruh halinde olduğu aşikar. Bu karamsarlığın sebebi Pessoa erken yaştayken annesinin ölümü olabilir. Kendi de kitabında yazdığı metinden alakasız olarak metni annesinin çok erken öldüğünü ve onu hiç tanımadığını söyleyerek bitiriyor. Bunun Türk Edebiyatı’ndaki örneği ise Ahmet Haşim’dir. Ahmet Haşim de annesini erken yaşta kaybetmiştir ve eserlerine bunu yansıtmıştır. Ahmet Haşim’in kapalı anlatımı Pessoa’da da vardır. Pessoa anlaşılmak istemediğini kitapta birçok kez dile getiriyor ve anlaşılmaktan tiksiniyor. Çünkü anlaşılmak kendini satmaktır diye düşünüyor. Kitapta sürekli karamsarlığı görüyoruz ancak bir o kadar da yazarımızın kendisiyle çelişen bir karakter olduğunu anlıyoruz. Okuyup kendi iç dünyamızı sorguladığımızda fark ediyoruz ki meğer düşündüklerimiz ve yaptıklarımız arasında zaman zaman ne çok çelişmişiz. Örneğin kitabın ortalarına doğru kendi hissettiklerini şöyle yazıya döküyor: ‘’Bir ruhum olsun istemiyorum, ondan vazgeçmek de istemiyorum.’’. Kitabın ortalarında panayır tiyatrosunda cellatlar eğlensin diye var olduğunu düşünürken, sonlarına doğru hayatın iğrençliğinden değil, kendi hayatının iğrençliğinden yakındığını söylüyor.

Mektuptan sonra ise yazar kitapla tamamen hayata karşı hissettiklerini paylaşıyor. Özellikle ‘düşünce’nin üzerinde oldukça yoğunlaşan Pessoa ‘’Kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi.’’ diyor. Hayatı, anlamsızlıkların anlamını sorguluyor. Bedenin tepeden tırnağa et-ruh, ama insan olmadığını söylüyor.

Bu tarz kitapları seviyorsanız bu romanı okurken birçok yerin altını çizeceğinizden emin olabilirsiniz. Pessoa okuyucusuna kitabında diyor ki: ‘’Bugün bu kitabın profilinden başka bir şey değilsin, tamamen yapay bir profil, ete kemiğe bürünerek ötekilerden ayrılmış bir zaman parçası. Bütün bunların hepsi olduğuna yürekten inansam, seni sevmek hayali üzerine bir din kurardım.’’

İncelemeyi bizi iç dünyamızla baş başa bırakacak birkaç alıntı ile bitirmek istiyorum.

‘’Yapayalnızım, kalabalıklarca kuşatılmışım. Kendim dışında kaçabileceğim hiçbir yer yok.’’

‘’Ömrüm boyunca kendimi yoldan çıkardım hep ve ne kendime yettim ne de yetmeyi hayal ettim. Şunu da belirteyim ki, ben gerçekten düştüm yollara. Ama tek anladığım, yolculuk yaptıysam da yaşamamış olduğum. Bir uçtan bir uca, kuzeyden güneye, doğudan batıya, arkamdaki geçmişin yorgunluğunu, şimdiyi yaşamanın sıkıntısını, bir gelecekle tanışmak zorunda olmanın öfkesini taşıdım. Ama o kadar çabaladım ki, nihayet şimdiki zamanda bir bütün olarak kalmayı, benliğimde geçmişi ve geleceği öldürmeyi başardım.’’

Sevgiyle kalın.

KAYNAK:

Sevgiyle kalın.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.