DOLAR 32,3409 0.18%
EURO 35,1412 -0.13%
ALTIN 2.240,57-0,12
BITCOIN 2084046-5,02%
Elazığ

HAFİF YAĞMUR

13:18

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

İnsan ve Medeniyet

İnsan ve Medeniyet

ABONE OL
Eyl 9, 2021 09:20
İnsan ve Medeniyet
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler insanlığımızdan eser bırakmayacak gelişmelere gebe olduğu gibi tarih boyunca oluşturulan medeniyetimizin ortak değerlerini de yerle bir etmektedir.

Yeni yüzyıl hiç kuşkusuz insanoğlunun meydana getirdiği buhranlarla başladı. Dünyamızda insanoğlunun eliyle toplu halde bugünlerde yaşanan ölümler ve katliamlar insanlığımızı yok ettiği gibi medeniyetimizin temel değerlerini de yok etmektedir.

Bildiğiniz gibi; İnsanları kişilikler, toplumları kültürler, medeniyetleri ise ürettikleri değerler birbirinden ayırır. Bu anlamda kişilik insanı, kültür toplumu, medeniyet ise milletleri temsil eder. Bir insanı diğer insanlardan farklı kılan şey kişilik; bir toplumu diğer toplumlardan ayrı kılan şey kültür; bir milleti diğer milletlerden farklı kılan şey ise medeniyettir Hiçbir medeniyet, birden kendi kendine steril bir ortamda doğmaz. Bütün medeniyetler bir yaşanmışlığın, yaşanan bir hayat hikâyesinin ve var olan bir gerçekliğin içinde doğar. Bu anlamda her medeniyet insanlığın o güne kadar ortaya konulan ortak birikiminden istifade etmiştir. Bunun yanında güzel, anlamlı ve doğru olan unsurları devralmıştır. Devraldığı bu unsurlardan istifade etmiş, bir kısmını dönüştürmüş veya yeni sentezler oluşturmuştur. Böylece bireyin ve toplumun hayatını bir tarihsel süreklilik içinde inşa etmiş ve zaman içinde bir medeniyete dönüşmüştür. Bu bağlamda şunu diyebiliriz ki, medeniyet insanlığın en uygun ve kabul gören ortak birikimidir. Müslümanlar geçmişte, Yunan düşüncesi ve Hint felsefesini incelemiş, kendi düşünceleriyle sentez etmiş ve yeni bir medeniyet inşa etmiştir. Yine Batılılar, haçlı seferleri ve Endülüs üzerinden Müslümanların birikimlerinden istifade etmişler, bu birikimi kendi düşünceleriyle sentezlemişler ve sonuçta yeni bir medeniyet inşa etmişlerdir. Bu anlamda medeniyet, insanlık birikimini kendine bir veri olarak alır. Selçuklu ve Osmanlılardaki Ahi ve Lonca teşkilatları, eyalet sistemi vs kurum ve uygulamalar bu yolla diğer medeniyetler için daha sonraları bir kazanıma dönüştürülmüştür. Bu yüzdendir ki, bize göre medeniyet insanlığın en sahih birikimidir. İyi ve faydalı olan, kötü ve zararlı olmayan ve insanlar için yaşamsal olduktan sonra ne üretilirse üretilsin, kim tarafından üretilirse üretilsin medeniyete bir katkıdır. Dolayısıyla medeniyeti, çok sayıda ırmak, çay ve dere tarafından beslenen büyük bir Nehir’e benzetebiliriz. Bu nehrin en çok suyu (katkıyı) hangi kaynaktan aldığı yaşanan döneme, iklime, ilgili bölgenin verimliliğine ve diğer yaşamsal şartlara bağlı olarak değişebilir. Nehrin taşıdığı suyun niteliği ise kendini besleyen kaynakların niteliğine bağlıdır. Son birkaç on yılda Batı’da yaşanan krizlere paralel olarak, İslam dünyasında İslam medeniyetinin her şeye rağmen varlığını devam ettirdiği ve gerekli ihya edici şartları sağlaması halinde yeniden yükselişe geçebileceği yolunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Yine İslam dünyası bugünlerde kendi içindeki çatışmalar yüzünden aynı zaman da harap durumdadır desek yeridir. Yanı başımızda komşumuz Suriye’de son dört yıldır bir iç savaş yaşanmaktadır. Bu savaş insanlığı yok ettiği gibi medeniyetimize ait tüm deruni değerlerimizi de ayaklar altına almıştır. İslam medeniyeti, tabiri caizse insana bu dünyayı cennete çevrime yönünde anlamı itibari ile üstün değerleri vaaz ederken gözümüzün önünde yaşananlara baktığımıza bir yıkımı ve yok edişi görmek içimiz parçalanmaktadır. Misyonu dünyayı güzelleştirmek ve yaşama huzur vermek üzerine kurulu olan İslam medeniyetinin bugün içinde bulunduğu keşmekeşi kabullenmek mümkün değildir. Türkiye’nin özellikle içerde demokratikleşme ve ekonomik refahla birlikte, dışarıda da daha aktif yeni bir dış politika ve diplomasi ile son yıllarda atağa kalkmasını analiz edenler, bu süreci “Yeni Türkiye” kavramı ile açıklamaya çalışıyorlar. Biz buna Türkiye’nin medeniyet kavramına yeni bir anlam yüklemesi ve medeniyetler arasında yüksek düzeyli iletişim anlamında piyasa dili ile söylemek gerekirse bir alışveriş desek belki daha doğrusunu söylemiş oluruz. Bugünlerde Türkiye olarak belki de bize düşen en önemli görev; medeniyetimize ve insanlığımıza ait değerleri dünyanın tamamı olmazsa dahi kültürel coğrafyasını devraldığımız topraklara ve burada yaşayan kardeşlerimize medeniyet dünyamıza ait değerleri hatırlatmak ve aramızdaki ortak kardeşlik bağlarının çoğalmasını sağlayarak buhranlardan ve çatışmalardan dünyamızı kurtarmak olmalıdır. Birey için, liyakat, fedakârlık, feraset ve ihlas; toplum için sevgi, dayanışma, fedakârlık, dostluk, muhabbet, şuur ve ülkü gerekir. Liyakat ve ihlası olmayan bireyden, sevgi, dostluk ve dayanışmanın olmadığı bir toplumdan medeniyet çıkmaz. Bunlara sahip olmayanın da bir medeniyet iddiası içerisinde olması boş bir gürültüden ibarettir.Medeniyetler kolektif imanın ürünüdür. Kolektif imanın büyüklüğü ve şiddeti ne ise, ortaya konulan medeniyetin büyüklüğü de onunla doğru orantılıdır.
Medeniyette, insanın kalp ile aklı arasındaki bir bütünlüğün ürünü olarak ortaya çıktığına göre, yeni bir medeniyet ortaya koyacak isek, önce insanı ele almak ve buradan yola çıkarak bir toplum tasavvuru oluşturabiliriz. Ülkülerin yerini ihtiraslara, vefa ve dostluğun yerinin gurur ve kibrin aldığı, sevgi ve dayanışmanın yerini çıkar ortaklıklarının yer aldığı bir toplumdan kâmil manada bir medeniyet çıkartmak mümkün değildir.

Görüşmek Dileğiyle …

AV. KEMAL ÇELEBİ

Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.